Bihter & Fatmagül



Haddim olmadığı halde popüler bir konu üzerine yazmayı deneyeceğim. Yetişmesi imkansız ülke gündeminde daha Süper Baba iyi diziydi derken Kurtlar Vadisi kitleleri kahvelerde toplar olmuş. Daha ötesi var mı?

Her ama her şeyi geyik konusu yapabilme potansiyelimiz toplum olarak haz odaklılığımıza mı işarettir yoksa yozlaşmışlığımıza mı karar vermek güç. Tecavüz gibi bir konuda “Fatmagül’e bu akşam tecavüz edecekler ıhı ıhı” diye kahkahalar atmak ise… … … ne sadece eğlence ne de yozlaşmışlıkla açıklanabilir.

Toplumda yerleşmiş ortak psikolojilerin tespitini en iyi sosyal psikologlar yapar. Sıradan insanlar ise ancak sağduyu ya da vicdanlarının gelişmişliği ile iyi ve kötüyü ayırt eder. Demem o ki içimden bir ses Fatmagül’e tecavüz edilmesini yürekleri ağzında heyecanla bekleyen ve “Fatmagül’ün suçu ne?” sorusu ile mottolaştırılan bir “Nasıl koydu Aykut Kocaman” hazzı bu toplumun üyelerine devasa bir ayna oluyor.

 Küçük Amerika olma hayalleri gerçeğe dönerken ataerkil ve baskıcı toplum yapısının getirdiği psikolojik rahatsızlıkları geride bırakacak denli ağır ve yeni hastalıklar ediniyoruz ya da bana öyle geliyor.

İşte bu pompalanan Küçük Amerika halimizin net bir yansıması olan Bihter markasının gölgesinde kalan Aşk-ı Memnu hikayesinin toplumda ayyuka çıkardığı parasal zenginlik hayranlığı ile Anadolu’ya has namus algısının karışımı acaip bir hale büründü toplum. Bir yandan Bihter’in kıyafetinden arabasının markasına, telefon melodisine kadar her şeyi örnek alınırken diğer yandan mutluluğu arayan bir kadına her tür yaftayı yakıştırmaktan geri kalmadık. Bu yaygın tavır yalnız -Manga’nın söylediği gibi “Yedi kocalı Hürmüz gibi dolanıp ailemizin kızı gibi davran” hallerindeki- Bağdat Caddesi fotokopi güzellerinde değil bu güzellere ağzının suyunu akıtarak bakan istemem yan cebime koy erkeklerinde de oluştu.

Dizi sektörünün toplumun nabzını yoklamak konusunda yıllar içinde ne kadar uzmanlaştığını gözlemlemek güç değil. Yine de Bihter gibi özenilirken kıskanılan, beğenilirken kınanan bir karakteri canlandırmış bir oyuncuya 3 ay sonra Fatmagül gibi ezik bir karakteri oynatmak, aklı bu kadar karışık olmayan bir toplumda muhtemelen tepkiyle karşılanıp ratinglerin dibe vurmasıyla sonuçlanacakken Türkiye’de zaten cinsellikle anılan bir oyuncunun ününden faydalanma şeklinde vuku buluyor. İşe de yarıyor. Bundan sonra Beren Saat'i sittin sene cinsellik içerikli dizi/filmlerde oynatsalar yapımcıların sırtı yere gelmez.

Sözün özü, vık vık da desek bık bık da etsek üstünün örtülü kalmasından iyidir. Bastırıldıkça büyür basit konular. Bir yazımsonrası tartışma konusu olmuştu Türkiye’de cinsel devrim ihtiyacı. Daha önce de söylediğim gibi devrim pek bizim toprakların harcı değil. Değişim de öyle. Ama en nihayetinde küreselleşen dünya. Etkilenmemek mümkün değil. Türemesi muhtemel klişeyle “Küba bile kapitalistleşirken” Türkiye’de değişim kaçınılmaz. Öyle ya da böyle cinsellik dizilere kadar –toplum hassasiyetlerine uygun, Türklüğün temel değerlerini sarsmadan- inince, en “eğitimli”sinin bile farkında olmadığı ve bastırıldıkça sapıklığa dönüşmüş cinsellik, şükür ki daha çok konuşulmaya başlandı. Onyıllardır çeşitli güç odaklarınca bilinçli olarak aptallaştırılan bir toplumda cinsellik gibi bir "toplumsal hassasiyet" ancak ve ancak konuşuldukça normalleşirmiş gibi geliyor bana. Yani "Bir insana 50 kere armut dersen kendini armut sanmaya başlar" hesabı. En absürd, altkültür kıyafetler diye sırf moda diye normalleşebiliyorsa bir ülkede, cinsellik de bundan nasibini neden almasın? Biraz daha zorlarsam şunu bile demekten kaçınmam: Kelebek etkisi gibi yavaşça da olsa, cinsellik normalleştikçe toplumsal psikolojide de olumlu etkileri olacak.

Çok iyimser bir yaklaşım belki. Ama yok sayılmasından iyidir.


0 [ YORUM YAZ ]: