Five Minarets in New York


Şu sıraların çok popüler bir filmini izlemiş bulundum. Çok mu popüler tüketiyorum ne :) Şimdi sinemadan haz almak kişinin izlemeden önce ki beklentileri ile  orantılı olduğundan ötürü yüksek beklentiler ile salona gidilmediği zaman az buçuk bir haz ile çıkıyorsun. Aslında bu Mahsun Kırmızıgül fimlerinin tamamında böle. Yani adam türkücü ve bi efek olsa filminde adam kendini aşmış övgüsünü yapıştırıyoruz.  Demem odur ki Tarantino bu filmi çevirse bütün karizmayı yerlebir edecekken Kırmızıgül eğitimsiz bir çevre ve  kültürde yetişmişlikten harikalar yaratmış oluveriyor yurdumda, doğru tabi bu. Yani dünyada çok tanınan bir yönetmenimiz ve çok endüstrileşmiş sinema sektörümüz var da Mahsun'un filmlerini mi beğenmeyeceğiz allasen?  Şimdi  filmi de bu doğrultuda eleştirmek isterken, gişeye baktığımızda ise daha şimdiden 2 buçuk milyonları görünce eleştirmeden de yapamıyor insan. Gerçi İvedik serilerinin bu rakamları çoktan aştığı bir ülkede yaşadığımızı unutur muyum hiç :)   Filmi kritik etmeye başlayalım..

Film ismi ve konusu itibariyle zaten önyargıyı kabulleniyor en baştan bunu söyleyebilirim, gerçi bu sansasyon ses getirmek misyonunu da giderdiği için çokta korumaya geçmemeliyim.

New York'ta beş minare heryere mesajlar gönderiyor. Din, kürt-türk meselesi, kandavası gibi ağır temaları içinde barındırıyor..

Filmi çok Hollywood vari çekmiş Kırmızıgül, inanılmaz Hollwood esintileri ve de klişeleri mevcut. Acaba görevlilerin müziği çok açması kaç defa daha firara sebep olacak :) Üst amir arıyor ve ses hala sonuna kadar açık daha neler..

Müzikler Hans Zimmer tarzı ama doğu batı harmanı yani hoş.

Filmde ki deccal'ın Fetullah Gülen olmasını beklerken nerelerden nerelere gittik öle..

İnsanın aklını karışıklıktan ötürü zorlayan sahneler var. Mesela Cemaatteki ajan mahsun ülkücülerden yardım istemeye gidiyor yemin merasimi ile karşılaşıyor akabinde bi daha ülkücüleri hiç görmüyoruz ee o zaman neden o sahne var? Sırf fragmanda zenginlik olsun diye mi? Gişe ve sansasyon beklentisi burada da beliriyor gerçi nerede belirmiyor ki?

Mesela zikir sahnesi var akabinde hocanın vaazı ama filmde hiç bir misyonu yok! Havada kalıyor ölece..

Aslında sahnelerin birbirine bağlanamaması ve senaryodaki çarpıklık Mahsun Kırmızıgül'ün sırf yazan ve yöneten kısımlarına kendini illa yazdırma egosu açlığından kaynaklanıyor olmalı. Yani yanına profesyonel bir senarist bulsa ve beraber yapsalar sanki daha bi akıllı iş olurdu.

Sıkı senaryolarda filmin içine giremeyip sıkılan ve de uyuyan hatırı sayılır bir kitlemiz mevcutken biraz aksiyon koyalım arabalar patlasın silahlar konuşsun arabalar hızlıca geçsin cıbıldak insanlar derken insanlar salonlarda dinç kalsın, birazda ağlayalım, ne kadar çok ve içten ağlatırsa o kadar iyi bir film falan filan uzar gider bu ee haklılar tabi arz talep meselesi, bizim insanımız bunlara sinema diyor.


Oyunculuklara gelirsek Hacı Gümüş yani Haluk Bilginer bekleneni vermiş. Yaşıyor karakterini.

Mahsun Kırmızıgül kötü karakter rolünü seçmiş, kendini feda etmiş anlayacağınız :) çoğu zaman trip atarken ve öfkeli görüyoruz, yeter artık yumuşa bi gül demedim desem yalan olur :) gülüyor ama sonlara doğru yumuşuyor da allah razı olsun :)... ( burada çok smile dağıttım yazının genel konseptine gitmedi ama neyse:) )

Hacı gümüşün ecnevi karısı yaşına rağmen güzelliği ile dikkat çekti.

Fbı müdürü ve asistanı gayet profesyoneldi.

Hacının müslüman yaptığı dostu rolündeki Glover kısa süreler almış ama renk katmış..

Hacı gümüşün annesi ise harika oynamış inanılmaz.

Ve asıl bomba Mustafa Sandal.. Diksiyon çok kötü ama onuda film gibi çaylak kategorisinde değerlendireceğimizden ötürü geçer notu veriverelim..

Ya aslında filmdeki karakterler arasında kültür farklılığı bu kadar çokken bu insanlar nasıl biraraya gelebilmişler ironisi beni filmden sürekli uzaklaştırdı, zaten oturan bir senaryo ve kurgu da yok. Mesela yalancı ana tema olan din üzerine de soru işaretleri var.. mesela Bu Hocanin bir karısı var, Hristiyan! Film boyunca boynunda haçla dolaşıyor, Bu hocanin bir kızı var Hristiyan bir delikanlı ile evleniyor! Hocaefendi bu evliliğe büyük bir coşku ile onay veriyor. Kızının nikahını kilisede papaz kıyıyor. Hocafendi kızının bu mutlu gününü sevinç gözyaşıyla kutluyor. Bu “örnek hocaefendi” güya insanlığı İslama davet ediyor ama karısını Müslüman yapmak gibi bir derdi yok. “Neden karın Hristiyan” diye soranlara “nasıl olsa hepimizin tanrısı aynı diyor. Ama diğer herkesi müslüman yapmış :) İroni üstüne ironi vay anam vay yani durum..

 Hem din kardeşliğine, hem türk-kürt kardeşliğine, hem de kan davası durumuna bo bol mesajlar gönderiliyor. Yani mesaj gitmedik hiç bir yer yok. Mesajlar yerlerine gidiyor mu o muamma ama. Belkide 3, 4 ayrı filmin senaryosu olabilecekken bir biri içine karıştırmış.. Ama en azından kendince toplumda birşeyleri iyileştirmeye çabalamış sevgili Kırmızıgül..


 Balon köpüğü bir film olan New York'ta beş minare ikinci defa izlemeye gerek olmayan ama bir kere izlenilmesi gereken bir film. İyi seyirler..

2 [ YORUM YAZ ]:

Şüheda dedi ki...

Uğur, bir film hakkında neler yazmışsın böyle..
Filmi bende izledim, bir çok şeyı barındıran bır film, mahsun hala kalite olarak kendını gelıştırememiş gibi görünse de ben senaryo içeriğini çok beğendim. Bazı sahneler hüsrandı, ama en azından Dünyanın müslümanlara bakış açısını görmüş olduk.. Ne acıdır ki, hala bu durumlarda nefes alınabılıyor..
Hürmetlerimle..

Uğur ! dedi ki...

@süheda

Belki haklısın ama bir film ile bunu genele yayamayız diye düşünmek istiyorum, yani gerçekte bu böyleyse bile inanmak istemem. Müslümanlarında yahudilere bakışı da buna benzer, yapılması gereken eylem ise gayet basit, İyi ve kötü insan her din, ırkta mevcuttur sen iyiysen herkes iyidir mantığı ile insanların özyargılarını kırmasıdır çözüm.

Hürmetler bizden..