Süper Lig'de Haftanın Panoraması

Süper Lig'in 16 haftasında süprizler olurken zirve değişmiyor ancak yarış kızışıyordu...

İlk süprizi Antalyaspor yaptı ve Antalya'da oynanan maçta ilk 20 dakikada 2-0 öne geçen Antalyaspor güçlü rakibinin bir süre sonra nefesinin açılması ve Antalya defansının da "açılması" nedeniyle yediği 3 golle Galatasaray hanesine yazılan üç puanla neticelendi maç... Bilhassa konsantrasyonsuzluğun ve kötü bir kalecinin bedelini ödedi Galatasaray. Ben anlamıyorum, Aykut gibi Ufuk gibi iki yetenek kulübede paslanırken gerçek bir istikrarsız ve güven vermeyen Leo Franco niye kalede? Keita her zamanki gibi yıldızdı zira attığı zor pozisyonun golünde de kendini belli etti. Kewell gene ev sahibi gibi ağırbaşlı ve her zaman varlığını hissettiren bir oyun sistemi içindeydi. Arda bir var bir yoktu, altı haftalık bir yokluk sürecinden sonra bu halini bile özlemişiz. Defans gene hata ve gaflet içindeydi. Ofsayt tuzağı yaparsın tutmaz, ofsayttan gol yersin tamam kabul ama "zaten ofsayt" diyerek durmanın da bir manası yok değil mi? Antalyaspor ise elinden geleni yaptı bilhassa Galatasaray çıkışlı oyuncuların gereğinden fazla hırs motivasyonu da takdire şayandı...

Bir sonraki gün benzer bir geri dönüşü Fenerbahçe yapıyor ve benim birkaç panorama önce yılın hayal kırıklığı ilan ettiğim Darius Vassell'in nefis oyununa rağmen kaybeden taraf Ankaragücü olurken, bir diğer Ankara çıkışlı isim; Özer Hurmacı da maçın kazanan bölümünün yıldızı oluyordu... İlk 11'de çıktığı ilk maçta parmak ısırtan Özer, temposuyla paslarıyla oyunuyla "bu forma benim" diye bağırdı adeta... Gol verilir, penaltı verilir veya verilmez bu tarz tartışmalar bir tek statta yapılmalı ve doksan dakika bitince bitmeli... Ancak bizim cesaret ve namus anlayışımız doksan dakikadan taşınca çıkıp pozisyonun içindeki isimler maç sonunda "Ben elimle kestim", "O pozisyon goldü" tarzı demeçler verip en namuslu isim oluveriyorlar. Asıl şeref iş işten geçmeden söylemekte değil midir? Neyse, geçelim bunları... Fenerbahçe yapabileceği tempoyu daima iş işten geçince yakalıyor bu maçta da önce rakibin oyununu kabul etti sonrasında kendisi konuştu. Daum'un bu duruma bir el atması şart, maç 2-2 veya 2-1 ters bir skorla bitseydi Fenerbahçe yarıştan kesin kopardı, bu galibiyet zirveyi kızıştırırken Ankaragücü için "sonun başlangıcı" manasına geliyor olabilir mi?

Genç ve yerli oyuncularını beğendiğimi her zaman ifade ettiğim Gençlerbirliği'nde Burhan'ın ve Orhan'ın güzel oyunlarına Harbuzi ve Sandro da eşlik edince Süper Lig'in iki kalbur üstü takımı puanları paylaştı. Maçın Antep cephesine baktığımızda gene yine ve tekrardan kaleci Mahmut'u görüyoruz yıldızlaşan... Ve Beto'nun "okula dönüş ödevi" olarak nitelendirilebilecek performansını... Tabii şunu da kabul etmeliyiz, bir tarafta Doll, diğer tarafta Coucerio var. Coucerio Antep'i adam etmişe benziyor, koca doksan dakikayı tek sarıyla geçiştirdiler, buna karşılık Gençlerbirliği'nde tam üç sarı kart vardı... İki takımın da bu yılı sabır yılı olarak seçmesi halinde gelecek yıl yeni yeni Bursasporlarımız, Kayserisporlarımız olacak... İki camiadan ricam, sadece birazcık sabır!

Sivasspor'da ise Kocaeli çıkışlı Akeem Agbetu ve Sedat'ın güzel oyunları Eskişehirspor gibi güçlü bir rakip karşısında seyirci ve hava koşullarını da düşünürsek zaferi getirdi diyebiliriz... Sahanın ve havanın ağırlığı bu iklimde uzun zamandır ilk defa maç yapan Eskişehirsporluları biraz şaşırtsa da oyundan hiç kopmadıklarını söyleyebiliriz. Kornerlerden gelen goller iki takımında savunmada zaafları olduğunu gösteriyor, idmanlarda sadece koşturmakla ve makara ile iş bitmiyor demek ki... Rıza Çalımbay istikrarı diyebileceğimiz bir koşul vardı, bu yıl o koşulun yavaş yavaş söndüğünü görebiliyoruz. Sık sık alınan mağlubiyetler, sezon başında konulan ilk 6 hedefini birazcık sarsmışa benziyor, hele rakiplerin aldığı galibiyetlere bakarsak... Sivasspor için ise bir şey demeye çok da gerek yok... Yeni bir Kocaelispor, yeni bir Rizespor oluyorlar. Düşmemek için son maça kadar mücadele edeceklerdir ama işleri çok zor...
İdmanlara çıkmayan Diyarbakırspor, moral motivasyon üstadı Yılmaz Vural'ın Kasımpaşası karşısında 2 kez geri düşmesine karşın 2-2 eşitliği yakalayabildi... Diyarbakırspor'un kadrosuna bakarsak, müthiş bir kadro var. Anadolu takımlarının çoğunda olmayan bir durum olarak kadronun az ve öz olduğunu görüyoruz. Kimi oynatırsanız oynuyor. Ancak paralarını alamayan oyuncular en doğal hakları olan greve gidiyorlar, yaşanılan puan kayıpları sezon sonunda başlarına dert olabilir... Kasımpaşa ise beklemediğim kadar iyi bir ivme yakaladı. "Allah yürü ya kulum dedi" derler ya, Yılmaz Hoca "Yürüyün ulan!" mı diyor nedir anlamadım sürekli bir mücadele halindeler. Bilhassa Cenk'in performansı, "Yıllardır nerelerdeydin" dedirtiyor... Moritz gibi bir sigorta oyuncunun varlığı ise orta sahada güven veriyor...

Gelelim liderin maçına... İBB'yi 2-1 mağlup eden Kayserispor zirvedeki yerini korurken, İBB de geçen sezonki kimliğini kaybetmiş görünüyor. Geçen yıl güçlü rakiplere karşı aldığı güzel sonuçlarla dikkat çekerken bu yıl tam tersi halde, kendi gücüne denk rakiplere karşı bile zorlanır duruma geldi... Bu maç için konuşmuyorum tabii yoksa Kayserispor gibi bir rakip karşısında fazla gol yememiş olmak bile büyük bir durum aslında... Kayserispor, zirve mücadelesi veren tüm ekipler gibi bu hafta geri düştü ve maçı çevirdi... Henüz 2. dakikada İBB golü bulup yaslanınca "arıza" adam gene durmadı ve golünü atarak gol krallığındaki durumunu sağlama aldı... Sonrasında da asistlerin adamı Cangele uzun bir müddetten sonra attığı golle maçtan alınan üç puanın mimarlarından biri oldu.

Trabzonspor düşe kalka ilerlemeye devam ederken "90 günden sonra deplasmanda galibiyet" başlıkları Karadeniz semalarında yankılanıyordu. Rakip kim miydi? Bu sezonun "looser"ı Denizlispor! Bir önceki panoramada da dediğim gibi; bir çiçekle bahar gelmez arkadaşlar... Fiziksel ve moralmen çökmüş bir takıma karşı ilk 25 dakikada bulunan bir golle galip gelmek, aşırı matah bir durum değil. Trabzon'un toparlanması için bir beş - altı maça daha ihtiyacı var; sonrasında da gelecek sezon için bir planlama yapabilirler... Denizlispor'un ise ara transferde isabetli tercihlere ihtiyacı var. Kurtuluşları çok zor olsa da, takıma dönmeye niyetli ve oynayınca iştahlı oynayabilecek bir Yusuf Şimşek'e, bir Sasa İliç'e, bir Batuhan'a çok ihtiyaçları var. "Çantacılar dolaşıyor"a getirmeden kendi göbek bağlarını kendileri kesmeliler, bunun için de programlı planlı bir scout şart...

Haftanın son maçında Beşiktaş, deplasmanda Manisaspor'la berabere kalırken; Denizli'nin "uğur"u eriyor gibi görünüyordu... Manisaspor ise allem etti kallem etti kötü oynaya oynaya bile olsa puanları tek tek toplamaya devam etti. İlk 30 dakikada atılan karşılıklı goller iki takımın da karşılıklı kabiliyet yoksunluğu ve organize eksikliği nedeniyle skoru belirlerken, bir anda zirveden uzaklaşıveriyordu Beşiktaş...

Haftanın olaylarına gelecek olursak...

"Geriden Geldiler"

Galatasaray'ın 2-0 'dan, Fenerbahçe'nin 1-1'den, Kayserispor'un 1-0'dan maç çevirmeleri; zirve yarışının yarattığı psikolojik baskıyı kırdıklarını gösteriyordu...

Üstelik oyunların sağlam oluşu da "joga bonito" dedirtti...

"Fenerbahçe Karışıyor"

Şike, seks, performans, idman, giderim - gitmem sorunları derken; lig ikincisi sinir küpü haline geldi... Neler oluyor, neler dönüyor kimse bilmiyor... Hoş, yönetimin de bildiğini sanmıyorum ya! Resmi sitelerinden neyi yalanlasalar tam tersi çıkıyor... Dilerim lig yıpranmadan takımı kurtarmayı başarırlar...

"Engellenemez Düşüş"

Sivasspor ve Denizlispor tabii ki. Lig tarihi çok güzel dönüşlere sahne olmuştur ancak bu iki ekipte bu potansiyeli ben göremiyorum. İsteksizlik, performans düşüklüğü, fiziki yorgunluk, zihnen çöküş... Belki Sivas'ın bu haftaki Es-Es galibiyeti gibi süpriz galibiyetleri olacaktır ancak lig 34 maç üzerinden değerlendiriliyor...

"Ariza Makukula"

Türkiye'de geldiği sezon gol kralı olan kaç oyuncu var? Geçen yıl Bruno vardı Bank Asya gol kralı ancak ben hatırlamıyorum başka... Bir sakatlık veya aksilik olmadığı sürece Makukula gol kralı olacak gibi duruyor... Kayserispor ısrarla yaptığı güzel transferlerden (ki bir Aghahowa faciasından sonra zor gelmiştir Makukula'ya güvenmek) bir fayda görmüşe benziyor... Makukula atıyor Kayseri kazanıyor klişesi yapmayacağım tabii ama uzun vadeye baktığımızda ciddi manada "Kayseri kazanıyor"...

"Hep Kaybedecek Olan Takım"

Zamanında bir duayen yazarımız Ankaraspor'a dair şöyle bir söz sarf etmişti; "Gönül takımımız, kim karşısındaysa Gökçek'in, odur..." Ben de o sözü Ankaragücü'ne uyarlıyorum...

50 kişilik bir kadro kurup 25'ini idman sahasında bırakıp 25'iyle yeni tesislere taşınan, hukuka tecavüz ederek Hikmet Karaman'ı kovup yerine yeni hocayı - doğal olarak - bulamayan, son olarak Sollied gibi bir hocayla da anlaşamayarak takımı Fikret Yılmaz'a emanet etmek zorunda kaldı Gökçekgilin Ankaragücü'sü... Ankaragücü, 100 yıllık kulüp, hep kaybedecek olan takım etiketini yemiştir; geçmiş olsundur...

Gelelim haftanın on birine...

Mahmut

Caner - Sedat - Şener Aşkaroğlu - Özgür Öçal

Harbuzi

Özer - Alex - Keita

Makukula - Vassell

0 [ YORUM YAZ ]: