brokoli etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
brokoli etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

LugaNO

http://www.fenerbahce.org/pic_lib/2007-08-31_lugano001.jpg

Adnan Polat'ın basın açıklamasından sonra herkesi saran bir heyecan: Cana - Lugano ikilisinin olduğu bir Galatasaray! Gerçi iki oyuncu da saatli bomba gibiler her an takımı on - ikisi bir olursa dokuz - kişi bırakabilirler ama takıma elektrik katacakları da su götürmez bir gerçek...

Lugano'nun sözleşmesindeki üçbuçukmilyonyuroyaserbestkalır maddesi herkesin ağzını sulandırıyor, kabul edelim; iki katından da fazla paraya Keita'yı satmış bir takımın Lugano gibi üç tane alabilmesi lazım... Ama maksat İNTİKAM ya, hedefteki adam Lugano oluyor...

Ancak aynı sözleşmeyi bir daha okursak, "yurt dışından herhangi bir transfer dahilinde" ibaresini de görmemek mümkün değil... Ha şu olabilir, Almanya'dan bir pilot takım alırsın, üç buçuğu verir ona transfer edersin, bir yılı öyle böyle geçirir sonra bedelsiz alırsın. Bunları da mı biz öğretelim Adnanlar?

Aykut'un Egosu Kocamaaan Kocamaaan Kocamaaan



Aykut Kocaman'ın kişisel hayranıyım. Adam gibi adam diye bilirdim, diyebilirdim ki adamlığı kocaman. Kelime esprilerini de sevmeyen biriyim üstelik. Düşün halimizi.

Değil Türkiye, dünya futbol tarihinde eşi benzeri olmayan oyunlarla mücadele eden bir şovalyeydi esasen. Daha futbolculuğunun demlerinde sırf rakibi tebrik etti diye can-ı gönülden sevdiği bir takımdan uzaklaştırılan, sürgün yiyen bir silahşor...

http://1.bp.blogspot.com/_ReBn96WcpGg/Sl22_0oqmpI/AAAAAAAABvw/R2SJdbbqlMA/s400/aykut-kocaman-1911-ic1.jpg

Sonrası Güngören destanı. Kimsesiz, parasız, inançsız İstanbulspor'la; dönemin kurtlarına karşı mücadele etmek... Haftalar boyunca yenilmeden üstelik...

İstanbulspor'un maç yaptığı Güngören Yahya Baş stadı, taraftarsız rakibi fırsat bilen deplasman cengaveri Konyaspor akınına uğrar bir maçta... Konyaspor bir gol atar, yan hakem ve orta hakem birbirlerine bakmadan karar verirler: Ofsayt. Ancak Konyaspor taraftarları sahaya "yağar". Akın akın sandalyeler yabancı kesici delici bölücü bilimum maddeler... Akabinde çalan düdükler bir daha çalar. Gol verilmiştir. Aykut Kocaman isyanlardadır. Lanetler okur.

Bir sonraki hafta "hayat devam ediyor" düsturuyla tekrar o sahadadır.

Konyaspor'un başına geçer. Anelka'dan elle bilekle gol yer, bırakıyorum der. Bir sonraki hafta gene Konyaspor apoletlidir.

En akabinde, Melih Gökçek'in askeri olur. Herkes için şaşılacak bir durumdur. Taraftarsız belediye takımı ve Aykut Kocaman. Hayatının en zor dönemini yaşar, ırkçı iddialarıyla sarsılır; adam kayırdığı öne sürülür; önyargılı olduğu söylenir. Son sezonun bir öncesinde sekiz maçı peş peşe kazanamaz. Ve ayrılır.

Bir sonraki sezon ise, yeniden döner. Arkalarından tonlarca laf ettiği Gökçek sülalesiyle, bir daha el sıkışır. Son sıkıştır bu, son gülüşlerdir artık, birinci adamlığın son demleridir. Sezon sonu "Aykut kaçar".

http://www.ajansspor.com/resim/aykutkocaman_ankaraimza.jpg

Fenerbahçe ile anlaşır, o kıymetlisine döner. Menajerdir. Bu açıdan güzel bir gelişmedir ancak devamı, bir takipçisi olarak benim bile hayli canımı sıkmıştır. Romantik şovalye, ağzından hırs suları aka aka saldırır Daum'a. Üstelik kaçak güreşmektedir.

Aziz Yıldırım'ın, hikayenin başında "fakir ama gururlu delikanlıyı kovan patron"un, oyununa ortak olur... Bir emekçiyi yıpratmak için her şeyi yapar ve en nihayetinde Oyak Bank'a nazire yaparcasına "iyiler her zaman kazanmıyor" der. Kendi başına gelmiştir, bilir. İyi biri olup kaybetmek ne demektir Hocam, o duyguyu Daum hissediyor şu an; ya siz?

Rahat uyuyabiliyor musunuz?

Donovan Gribi

http://nbcsportsmedia1.msnbc.com/j/MSNBC/Components/Photo/_new/100623_spt-donovan-u.s.h2.jpg

Çok değil bundan üç ay evvel domuz gribi yüzünden karantinaya girmişti Donovan. Hatta takıma domuz gribini bulaştıranın o olduğu ortaya çıkarılmıştı falan. Düşünsenize, ne büyük bir bunalım sebebi!

Ancak Donovan o günleri atlattı, dünya kupasında gol patlattı.

Şimdi bir öneri getiriyorum, o malum hastalığa domuz gribinden ziyade; Donovan Gribi diyelim. Yakalananlar daha bir ümitlensin. Ümit Karan da dünya kupasında gol atsın... Barış kardeşlik dünyaya hakim olsun. Kick Boks maçları hep rekor kırsın.

Hangi Takımlısın?

https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiu8hHE8O9T_q5HZ5GbLP6tcplvsHudmwChXPDJEVGVMDL05liKW8qgkX8M4JnheynTbBvLkhp9oOD-3RHa4coLL0QK8mKfzRNx9qiYWYgKK3fEuHZIwgTywcdYOefwaQPE9NsxpPVVHZs/s400/240px-Ricardo_Quaresma_na_Exponor.jpg

Mini bir anket, soru basit: "Hangi büyüğü destekliyorsun?"

a) Galatasaray


b) Fenerbahçe

c) Trabzon

d) Quaresma

Herkes Var O Yok

http://www.ligtv.com.tr/uploads/news_manset_resim_l3_neca.jpg

Roguy Meye'yi, Konate'yi alıp Neca gibi adamı kadro harici tutanlar utansın.

Dört = Bir

Galatasaray SK, takımı gençleştirme politikası olarak 88 doğumlu Caner Erkin'le yolları ayırmış, alt yapıdan yeni çıkan dört oyuncuyla 1985 doğumlu Çağlar Birinci'yi artı bir miktar paraya takas etmiştir.

Lisede matematik dersini asanlar ortaya çıkıyor, sahi Adnan Sezgin'in bu takımda işlevi nedir?

Çağlar Birinci'nin yedeği olarak bir de Fenerbahçe veya Beşiktaş'tan üçüncü, dördüncü el bir sol bek alınırsa bu sezonun transfer klişesi de tamamlanır.

Ha pardon, Serdar Özkan'ı almıştı değil mi Galatasaray...

Beşiktaş'ın geri dönüşüm kutusu olarak, başarılı bir politika.

Süper Lig'de Haftanın Panoraması



Süper Lig'in son panoramasını bu kadar geç yazmamın tek sebebi kutlamalar için Bursa'da olmam değildi tabii... Yurtta internetim yok pazartesiden beri o yüzden gecikti...

---

Gollü Finiş

3-3'lük Sivasspor - Ankaragücü maçı iki takımın da zor geçen bir senenin stresini attığı bir maç olarak yorumlanabilir pek tabii... İki takımda da iki suskun forvetin ikişer golle coştuğu son maç "Aklınız neredeydi" sorusunu gündeme getirebilir... Mehmet Yıldız'ın sakat, İlhan Parlak'ın da "Ankaraspor diye geldik gene sarı laciyi giydirdiler" stresi olarak yorumlanabilir bu durum..

Sivasspor zor kurtuldu, keza Ankaragücü de bir doğum sancısı atlattı... Yapılacak basit; bu sezonu unutmak... Tabii bu Ankaragücü'nün unuttuğu kaçıncı sezon olacak, kim bilir... Gelecek sene için iki takım eğer fazla takviye yapamazsa ligde orta sıralarda tutunarak Türkiye Kupası'na abanabilirler, Kupa Beyi akımı geri gelebilir; aman dikkat... Ne olursa olsun zor bir sezondu, iki takım da ligde kalabildiği için sevinmekle yetinirse, işleri zor...

Necati Ateş

Necati, Necati ve Necati... Kırkından sonra azanı teneşir paklıyor ama 30'undan sonra "azan" Türk futbolunda değer kazanıyor... Attığı iki golle hem galibiyeti pekiştirdi, hem de gol krallığında yerini arttırdı ve 12 gol atarak en çok gol atan Türk futbolcu oldu...

Antalyaspor bu sezon hedefsizliğinin kurbanı oldu diyebiliriz. Aldıkları peş peşe birkaç galibiyetle önce üst sıraları hedeflediler, sonra düşüş yaşandı ve kümede kalmak olarak konuldu hedef... Sonra "balık" bir galibiyetle Türkiye Kupası'nı hedeflediler, sonuç olarak sıfıra sıfır elde var sıfır. Necati'yi pahalı bir fiyata satmayı hedeflemişlerdi en son sanırım... Gelecek sezon için eldeki dinç kadroyu koruyup yenilerse tek reel hedefi Galatasaray'ı yenmekten çıkarırlarsa eminim üst sıraları da Türkiye Kupası'nı da zorlar...

Kayserispor ise sezona dört gol yiyerek veda etti, ilk sıralar hedefleniyordu lakin Tolunay Kafkas'ın kelimenin tam anlamıyla boş beleş taktiklerinin kurbanı oldular. Gol kralı çıkartmaları ise amorti ikramiyesi oldu. Seneye kiminle anlaşırlar hiç bilemiyorum ama hedefleri olan bir takım olarak yeni bir Ertuğrul Sağlam bulmazlarsa sonları kardeş Erciyes gibi olacaktır... Hani şu, ismini çalıp alt lige ittikleri kardeş Erciyes...

Adem Sarı

Adem de bu haftanın iki gollü oyuncularındandı. Diyarbakır'a bir tekme de Es-Es vururken sezonu son haftaların parolası "ilk altı"da bitirememek şüphesiz ki üzücü olmuştur ama ilginç bir ayrıntı olarak ilk yedideki takımlar arasında UEFA lisansı olmayan tek kulüp Eskişehirspor idi...

Diyarbakırspor lige hızlı bir giriş yapıp asansör konumuna nasıl düştü, bunu sorumlular düşünsün. Koca kulübü sahaya giren holiganlara teslim eden zihniyetin utanması olur mu hiç sanmıyorum ama bu düşüş - çıkış bir son bulmalı artık...

Eskişehirspor ise ligi Rıza Çalımbay gibi hocaya tamamen takımı teslim etmenin güvenliğiyle bitirdi. Düşme korkusu yaşamadıkları ikinci sezonlarında hedefi olan bir takım imajını korudu. Hatırlarsanız geçen yıl çıkan Es-Este hedef ilk sene kümede kalmak, ikinci sene orta sıralar üçüncü sene ise Avrupa idi. Bakalım üçüncü sezon hedef tutacak mı?

Uygunsuz Maç

Bülent Uygun'la anlaşan Gaziantep'te Couceriou'nun son maçı olarak şık olmayan bir veda oldu Denizlispor maçı. Zaten üst sıralardan tamamen uzaklaşan Antep hedefsiz çıktığı maçta son saniyelerde yediği golle prestij galibiyetinden de oldu...

Düşünmek lazım, Couceriou gibi bir hocadan verim alamayıp kovuyorsun, sabırsızca ve yerine getirdiğin hoca onun tam tersi futbol anlayışına, ahlakına sahip bir hoca: Bülent Uygun! Gelecek sezon ikinci bir Sivasspor izleyeceğiz ama, son iki seneki Sivasspor değil, bu seneki Sivasspor. Bu konuda her türlü bahse de varım...

Denizlispor ise genç kadrosunu koruyabilirse seneye geri çıkar. Çıkar da niye çıkar, orası ayrı bir tartışma konusu. Yıllardır çekilen acı son buldu ve "üstün yönetim becerisi" sonunda kendini kanıtlayarak düştü... Eh, layık yerini buldu diyebiliriz...

Barcelona'nın Bocalaması

Türk Barca'sı Kasımpaşa, küme düşmekten son anda yırtan Manisa karşısında gol bile bulamadığı maçta beraberliği kurtardı...

Yılmaz Vural ilk defa rahat bir sezon geçirdi (her ne kadar yarım sezon da olsa) ve ilk defa zaman zaman istisnai demeçler de olsa, saha dışı faktörlerden uzak bir sezon yaşadı. Sanırım sonunda kendini ifade edebileceği bir takım buldu, kadro çok bozulmazsa seneye ilk onda görürüz Paşa'yı...

Manisaspor'da yönetim taraftarla kavga etmeyi ve gereğinden fazla kuklalığı bırakırsa seneye kaliteli yabancılarıyla(bir Simpson kaç Wederson eder mesela?) kesinlikle ilk ona girer, ama iyi bir transfer dönemi yaşaması da şart tabii...

Tatsız Finaller

Lige ve Türkiye Kupası'na iddialı başlayan ama iki kulvarda da sıfır çeken üç İstanbulluyu tek manşette değerlendirmek istedim: İkisi son hafta rakiplerine aynı skorla yenilirken biri de şampiyonluğu rakibine altın tepside sundu. Bu işten tek ama tek karlı çıkan ise Trabzonspor oldu. Hem bir Türkiye Kupası kazandılar hem de yıllar evvel kaçan şampiyonluğun öcünü bir maçta aldılar...

Bursaspor'u tebrik etmek şart. Tebrikten ötesini yapmak lazım ama bir blogger olarak elimden anca bu geliyor... Mustafa Keçeli, Zapotochny ve Ertuğrul Sağlam için ayrı anekdotlar var tabii, dört yıl önce Fenerbahçe şampiyonluğu kaçırırken "orada" olan ve olmakla kalmayıp gol de atan Keçeli, bu sefer orada değildi belki ama şampiyonluğu tattı...

Zapo ise ikinci senesinde üçüncü kupasını kaldırdı, bir de Süper Kupa kaldırırsa sanırım en çok kupa gören yabancılardan birisi olacak...

Ertuğrul Sağlam ise Beşiktaş'la girdiği futbol gündemimizde Kayserispor'la sivrildiği teknik direktörlük hayatının zirve noktasında bir ironi midir nedir BJK'nin can düşmanı Bursaspor ile şampiyonluk tattı ve şampiyonluk maçı Beşiktaş ileydi...

Güzel şeyler de oluyor, her zaman haksızlar kazanmıyor; yine de şık olmayan şeyler olmadı değil.

"Allah'ın adaleti varsa Bursaspor şampiyon olur" demeci ve "Satılmış" tezahüratı Bursa'ya yakışmayan olaylardı.

Maç satmanın da çok ayyuka çıktığı sezon, sanırım TSL'nin en karanlıklara sokulan sezonu olarak kalacak, bunun tek iyi yanı ise bu sezonu düşündüğümüzde kirli bir şampiyon değil, parıldayan bir elmas gelecek gözlerimizin önüne...

Süper Lig'de Haftanın Panoraması



Son haftanın provası olarak nitelendirilebilecek 33. haftayı Bursaspor bay geçerken küme düşecek son takım da Diyarbakırspor olarak belirlendi... Komplo teorilerine tezat olarak Diyarbakırspor maça çıktı ve çatır çatır oynadı topunu... Ancak asıl komplo teorisi, Ankara'nın göbeğini kaplıyor ve taraftar isyanlara giriyordu...

---

Gollerin Anatomisi

Haftanın en ilginç olayı gollerdi. Daha doğrusu golleri atan isimler.

Nihat Kahveci, Tita, Mehmet Topuz, İsa Kaykun, Veysel Sarı, Murat Tosun; giydikleri formalar altında sezon içindeki ilk gollerini atarken; Hüseyin Tok, Yalçın Ayhan, Murat Kalkan ise kendi kalesini vuran isimler oldu.

---

Düşene Bir Tekme...

Küme düşen Denizlispor ile en azından bir basamak daha yükselme ümidiyle maçlara çıkan Trabzonspor'un mücadelesinde gülen taraf 2-1'lik skorla Trabzon olurken, son hafta çıkacağı ligin kaderini belirleyecek mücadele için maç sonunda "Gideceğiz, mağlup olup geleceğiz" diyen Trabzonspor başkanı Sadri Şener'in ifadesi garipti...

Ahmet Cebe yıllardır yapamadığı patlamanın içinde yarattığı tesirle skoru eşitlese de, ki skor 6. dakikada bozulmuştu zaten, 60. dakikada Murat Tosun'un golü Karadeniz ekibine üç puanı getiriyordu...

Trabzonspor için bu saatten sonra öncelik kesinlikle Avrupa olmalı. Hedef şampiyonluk, diye diye yirmi küsür yılı yediler, artık gözleri Edirne dışına dikmenin vakti geldi de geçiyor bile... Ha bu kadroyla Avrupa'da ne yapar, orası büyük bir muamma... Ama sezon bitiminden sonra kolları sıvarsa çok değil beş sağlam takviye ile en azından UEFA'da çeyrek finali geçebilir...

Denizlispor'un neresinden tutsak elimizde kalıyor; başkanından teknik heyetine, oyunculardan yabancı oyuncu tercihine kadar... Her şeyi, ama her şeyi yenilemeli Denizlispor. Sıfırdan bir takım yaratmalı şehir. Yoksa asansör takım olacaktır. Kaldı ki, tekrar yükselebileceği bile çok büyük bir muamma...

Şikeciler Dışarı

Herkesin birbirini şike ile suçladığı maçta, Ankara'da Ankaragücü'nü 3-0 gibi net ve rahat bir skorla geçen Fenerbahçe tüm eleştirilere, içeride yaşanan çatırtılara rağmen bol gollü galibiyetlerine bir yenisini daha eklerken; 100. golü de Cristian uzaktan şık bir vuruşla atıyordu...

Kaleci Serkan, milli takımın üçüncü kalecisi. Yediği golleri tekrar tekrar izliyorum, anlam veremiyorum. Nasıl bir ülkeyiz, bu mu kaleci yetiştirme anlayışımız... Ha, yetiştirilen değerleri küçümsemek veya hor görmek değil amacım. Serkan bunu hep yapıyor. Ankaragücü'nün kalanına bakıyoruz, yarısı Ankaraspor'dan apartılan oyuncular, bir kısmı ise yabancı ve takımdan bihaber sadece çıkıp topunu oynama derdinde, bir kısmı ise takımdan uzaklaştırılmaya çalışılan "gerçek" Ankaragüçlüler.

Yazılacak şey çok, Ankaragücü için ne söylense boş.

Fenerbahçe'ye bakıyoruz, cidden ilk devrenin sonunda "Kurtuluş Savaşı" yakıştırılması yapılan bir Denizlispor varken, gerçek Kurtuluş Savaşı'nı resmen Fenerbahçe verdi ve kazandı. Şampiyon olsa da, olmasa da... Kazandı. Ezeli rakiplerinin gerisinden gelip ligi şampiyonlar ligi sırasında bitirmek hangi ülkede olursanız olun, kazanmaktır.

The End

Diyarbakır için yolun sonu. İddialı giriş yaptıkları sezona havaya saçtıkları puanların neticesiyle Bank Asya'ya düşerek veda ettiler. Esasında güçlü bir takımdı, güzel bir kadrosu vardı. Ancak başta saha dışı etmenler ve teknik direktörler üzerinde anlamsızca oluşturulmaya çalışılan baskılar her şeyin önüne geçti. Parasal sorunlar da cabası...

Kasımpaşa ise zar zor da olsa 1-0 kazanırken, artık hava atma zamanı yaşıyor. Ligi olabilecek en iyi şekilde bitirecekleri aşikar. Yılmaz Vural'ın Barcelona'sı, yeni sezona iddialı girerse ilk altı için mücadele edecek en az dokuz takım olacak... Keşke daha da çok olsa...

Transfer Maçları

Orta sıraların anlamsız mücadeleleri, orta sahada top çevirmekten çıkıyorsa; bilin ki transfer olmak isteyen oyuncuların yırtındığı maçlar oluyor. Mustafa Pektemek, Galatasaray'a gitmek için mi oynuyor? Akıllarda oluşan soru bu. Gaziantep ve Gençlerbirliği'nin mücadelesinden futbolen de skoren de kazanan çıkmadı. Yalnız işin çok ilginç bir yönü de var ki; Thomas Doll ve Coucerio gibi iki "klas" teknik direktörün takımları nasıl bu kadar kısır futbol oynar? O adamlar da mı Türkleşti?

Kayserispor - İBB mücadelesi ise, Tolunay Kafkas'ın son maçı olarak tarihe geçerken; İBB bir klasiği gerçekleştirerek ilk yarısını geride kapattığı maçtan puan almayı başardı. Kayserispor ise bir kez daha kaybettiği puanlara takriben, gol krallığındaki Makukula'nın gol atmış olmasına sevindi.

Yürekle Değil Bilekle

Sivasspor'un uyuşuk oyunu, Es-Es karşısında da sahadaydı. Tek bir fark var ki; bu sezon eski dirençli görüntüsünden eser olmayan Mehmet Yıldız'ın eliyle düzeltip attığı gol, tüm güzelliklerin küfürcüsüydü. Ama futbol tanrıları bile buna izin vermedi ve maç karşılıklı atılan gollerle berabere bitti. Maçın bitişinden bir hafta geçmeden yapılan transfer haberlerinin gelmesi, Es-Es'in doğru yolda olduğunu gösteriyor. Batuhan gibi bir oyuncuyu 2 milyon dolara almak ve Burhan gibi süratli bir topçuyla anlaşabilmek, seneye daha atak daha dirençli ve daha genç bir Eskişehirspor izleyeceğimizin habercisi...

Sivasspor ise tam bir karmaşa içinde. Küme düşmedikleri için şanslı olduklarını düşünüyorlar, asıl yarış şimdi başlıyor; hatalarından ders çıkaran bir Sivas mı izleyeceğiz, yoksa yeni Denizlispor mu olacaklar?

Aynı Tas Aynı Hamam

Galatasaray Antalya'ya yine, yeni, yeniden kaybetti. Söylenecek hiçbir şey yok, kendi sahanda tarihinde oynadığın son maçta attığın son golünü eski oyuncun kendi kalesine atıyorsa senin özür dileyip maçı bırakman gerekir.

Necati Ateş'in dediği kadar var; Galatasaray kazanma ruhunu kaybetti. Ciddi manada hem de. Oyuncular oynamıyor, teknik heyette bir reaksiyon yok, yönetim suskun. Birisinin kadro dışı bıraktığını birisi kadroya alıyor, birinin tekme attığını biri okşuyor. Herkes ayrı telden çalarsa, adam maça girer, ilk buluştuğu topta beşinci saniyede golünü atar sen de "Aykut şanssızlığı" deyip geçersin. Aykut şanssızsa küme düş o zaman arkadaş...

Antalyaspor'a helal olsun, istediler, oynadılar ve kazandılar. Attıkları iki gol de zeka dolu pasların ürünü, Galatasaray da hala "ligin asistçisi Arda" desin... Ha işin ironik kısmı Yalçın'ın kendi kalesini vurduğu golün ortası da Arda'dan gelmişti...

Siyahla Beyazın Maçı

İki "siyah beyaz" takımın İnönü'deki maçını şanssızlığını kıran taraf kazanırken, Nihat Kahveci Beşiktaş formasıyla bu sezonki ilk golünü attı. Asıl kazanç, üç puandan ziyade Nihat'tı.

Beşiktaş yeni sezonu düşlemeye başlarken üçüncülük peşine de düştü ama son hafta Bursaspor mücadelesinden üç puan çıkarsa bile, Galatasaray'ın Gençlerbirliği karşısında pek kaybetme ihtimali olduğunu düşünmediğim için, sezonu biraz daha erken açacaklarını öngörmek abesle iştigal olmaz.

Manisaspor ise küme düşmekten zor kurtulduğu bir sezonun ardından sanırım yeni sezonu planlamaya başlamıştır. Onlar için üst sıralardan ziyade Türkiye Kupası'nda bir ekol yaratabilmeleri ideal görünüyor esasında. Kaliteli yabancıları var, yerli oyuncuları da genç. Avrupa'ya gitmenin kestirme yolunu kullanabilirlerse, paraları da olur...

Kör Topal Dövüş

* Bu hafta herkesin "ilk gol" atacağı tuttu, önce Nihat sonra Tita bugün de Topuz...

* Kadıköy Topuz diye inlese geyiği son buldu, Ankara'dan yükseldi Topuz sesleri. [ bu geyiği de ilk ve son defa yaptım sayın ]

* Ankaragücü'nde Broggi ve şike söylentileri tartışılırken, ilk 20 dakikada kart görecek mi diye beklenen Broggi'ye inat, Ümit Özat tribüne yollandı... Ama aklımda kalan bir soru oldu ki, Müftüoğlu kaç kişiyi sırf küfretti diye tribüne yollamış?

* Tabii bir de Hürriyet, kaç kez gol attın beş kez şut çektiğin orta saha çizgisinden? Ben bir tane hatırlıyorum, o da şimdiki kalecin Serkan'a, bugünkü statta yerin buzla kaplanmış olmasından faydalanıp attığın gol... Başka ?

Ankaragücü ilk kez yenildi* İlhan Parlak gibi cılız oğlanı Bilica ve Lugano'nun arasına atmak, bariz intihar taktiği... Ümit Özat bütün hafta bunun için mi çalıştırmış takımı? Hayır şaka maka sağlam da dayak yedi çocukcağız...

* Lemerre kanatları kullanırken, Ümit Özat tam bir Türk direktör olarak şişirme top denedi, başaramadı. Sonra Avrupa'da takım yöneten teknik direktörümüz olmayınca...

* Ankara - Bursa kardeştir, bölücüler kalleştir. Aha Diyarbakır düştü (serbest çağrışım oldu kimse alınganlık göstermesin)

* Vassell iyileşmese daha iyiymiş.

* Koray'daki hırs Serkan'da olsa çimi yemezdi, o toplar çıkardı dışarı...

Rothen'den iddialara yanıt* Geremi, Broggi, Rothen, Sapara ve Rajnoch şimdiye kadar izlediğim en uyumlu beş yabancı oldu. Hiçbirisi sırıtmadı. Rothen gol atsa iyiydi gerçi..

* Emre Belözoğlu'nun hareketleri ne kadar yapmacıksa, Ümit Özat'ın hırsı da o kadar yapmacıktı...

* Lugano'nun maçları 90 dakika tamamlaması, şaşırtıcı bir olay; futbol da mucizelerle dolu değil mi zaten?

* Cristian itici olmadığı maçlarda iyi oynuyor.

* Bilica'nın her tartışma esnasında rakibini ensesinden okşayarak iteleme hareketini seven bir Fenerli var mı acaba?

* Bilica'nın hayatının maçıydı ayrıca...

* 70. dakikaya kadar oyuna forvet almıyorsan, karşı takım kendi kalesine atsın diye beklersin.

* Tabii bu arada, tanıştırayım; bu golleri yiyen adam, Milli Takım'ın üçüncü kalecisi... Ufuk Ceylan, gör bu adamı da hırslan...

* Trabzon Fener'e, Fener Ankaragücü'ne, Ankaragücü Trabzon'a... Beşiktaş - Galatasaray - Fenerbahçe üçlüsü gibi oldular, üstelik son hafta Fenerbahçe - Trabzon maçı var!

Süper Lig'de Haftanın Panoraması



32. haftayı doldurduğumuz maçlar neticesinde, ilk beş sıra değişmezken; ilk 3 ile 6,7 ve 8. sıradaki takımların maçlarında ilk üç sıradaki takımlar gol yemeden kazandı, ilk 4'ten sadece Trabzonspor mağlup oldu. Ve üstelik ilk üçün maçlarında sadece ilk yarıda gol oldu... Diyarbakır ise kaybettiği üç puan neticesinde küme düşmeye bir adım daha yaklaştı... Karşılıklı gol bulunan maç sayısı ise 2'de kaldı...

Plaka 6

6. dakikada suskun forvetlerden Vittek'in attığı golle plaka numarası 6 olan başkent ekibi Ankaragücü, Trabzonspor karşısında şaşırtıcı bir galibiyet alırken Şenol Güneş Türkiye Kupası'nı bahane ederek işin içinden sıyrılmayı tercih etti.

Takımlarımızın bahanesidir, kupa maçı vardır; Avrupa maçı vardır; oyuncusunda gaz sıkışması olmuştur; forvetinin tırnağı incinmiştir vesaire vesaire. Herkes, kazanmaya odaklı oynamak zorunda olduğunu unutup bahanelerin arkasına sığındıkça biz daha çooook yanarız şikeden mikeden.

Türkiye'nin dördüncü büyük takımının anlı şanlı teknik direktörü, az daha zorlasa küme düşme hattına düşecek olan bir takım karşısında basiretsiz bir oyunla kaybetmeyi bile dört gün sonra oynayacağı maça bağlıyorsa, kimse üçüncü liglerdeki şikeleri araştırmasın...

Ankaragücü, prestij namına üç puanı cebe koyarken asıl konuşulanlar asbaşkan Atalay'ın 33. haftadaki Fenerbahçe maçına dair sözleri oldu. Zira bu yazıyı yazdığım saatlerde açıklanan kararlar gereği kendisi de ceza aldı. Ülkemizde çok ilginç şeyler oluyor...

Güçlü Takım Kayseri (?)

Ligde zirve yarışı ne zaman kızışsa, Kayseri deplasmanı hep zordur. Kayseri tam bir deplasman takımıdır bir de... Bu iki söz sürekli, hafta boyunca ulusal medyada bağrış çağrış dillendirilir. Olası puan kayıplarından bahsedilir, ikinci ve üçüncü sıradaki takımlara gün doğduğundan bahsederler.

Ancak ne hikmetse, hiçbir zaman kritik bir puan kaybı yaşamaz Kayserispor'un rakipleri. Bir tek geçen yıl dört golle Fenerbahçe'yi mağlup ettikleri maç vardır ülke futbolunun zirvesini kızıştıran, başka da yok! Hala, Kayseri zor maç. Kayseri zor takım.

Bursa'nın bir golü şık bir aşırtma ortaya vurulan kafa, diğeri penaltı. İkinci sıradaki takımla karşılaşırken böyle goller yiyorsan (penaltıda yenilen golden ziyade penaltı pozisyonunu tartışmak lazım, bu nasıl bir amatörlüktür?) senin için dişli takım demem ben arkadaş, kimse de alınmasın.

Bursa balık bir galibiyet aldı. Zaten onlar da oynamadıklarını biliyorlardır sanırım. Yaklaşık on - on beş haftadır ilk defa oynamadılar. Bunda da sanırım ikinci sıraya düştüklerinde yaşadıkları konsantrasyon kaybının payı büyük...

Bu hafta Ankara'dan alacağı üç puanı alıp Fenerbahçe'nin puan kaybetmesini bekleyecek... Fenerbahçe puan kaybetse bile, son hafta İnönü'ye gidilecek... Kritik haftalar şimdi başlıyor...

Eski Köy, Eski Adet

İyi oynayan oyuncular kenarda, sadece isim yapabilmiş oyuncular sahada... Gerçi haklarını yemeyelim; Nadarevic ve Mehmet Yılmaz gerçekten iyi mücadele ettiler ancak defansta Nadarevic hariç oynayan oyuncu olmayınca Eskişehirspor gayet "şık" iki golle üç puana veda etti Kadıköy'de.

Alex'in dört yıl aradan sonra attığı ilk frikik golünün ofsayt tartışmalarını gölgede bırakması ilginç. Özer'in golündeyse Özer'den çok kalecinin payı olması da ilginç.

Rıza Çalımbay'ın tozlu raflara gömülesi taktik anlayışının pek bir şeyi etkilediği söylenemez, Adem Sarı gibi bir oyuncuyu kenarda oturtup Ümit Karan'ı ikinci devrenin ortasına kadar sahada tutmanın alemi yok.

Fenerbahçe maçın başında gol bulmasa, Bursa'dan gelecek olan gol haberiyle strese girebilirdi ancak golü ilk bulan kendisi olunca ve peşinden bir gol daha bulunca rölantiye aldı ve diğer maçları bekledi...

Taçsız Kral

Oynadığı maç sayısına nazaran ligin tüm oyuncularının istatistiklerinden daha iyi bir gol istatistiği olan Baros İBB'yi de ıskalamazken, attığından daha çok kaçırdıklarıyla konuşuldu...

Galatasaray, Avrupa'ya gitmeyi garantiledi lakin Şampiyonlar Ligi'ni bu yıl da "bay" geçti... İBB'nin vasat bir oyun sergilediği maçta Galatasaray "kim kime dum duma"yı oynayınca skor da bir hayli kısır kaldı...

Maçın tek güzel tarafı olan gol bile Galatasaray taraftarlarını üzdü; "Ah be Baros, keşke sakat olmasaydın!"

Gençlerin Galibiyeti

Daha çok yerli ve genç ağırlıklı bir kadroyla çıktığı prestij mücadelesinden 2-0 galip ayrılan Denizlispor'da yabancıların performansı bugüne kadar kaybolan puanların sorgulanmasına neden olurken, Gençlerbirliği'nin etkisiz oyununu sürdürmesi Thomas Doll gibi bir hocanın sorgulanmasına neden olabilir. Cavcav başkanın her türlü eleştiriye karşı koyup Doll'a en az beş yıl kefil olması şart yoksa Gençlerbirliği'nin tek kaybı üç puan olmaz...

Necati

Geçen hafta da bir asist bir gol gibi bir performansa ulaşan Necati, bu hafta da sahadaki tek golü atarken, sene sonunda Fenerbahçe'ye gidebileceğine dair iddialar yoğunluk kazanmaya başladı.

Son üç maçtır gol atan Necati, bilindiği gibi Galatasaray'ın Türkiye Kupası'nda elenmesine neden olan oyuncu olmuştu ve ne ironidir ki, Galatasaray'da kalmak için en çok çabalayan oyuncu da Necati'ydi... 33. hafta Antalyaspor Sami Yen'e konuk olacak, gözler de tabii ki Necati'nin üzerinde olacak...

Antep de Ivan de Souza'ya takım sırt dayamış durumda. Ivan oynarsa herkes biraz kıpırdanıyor, Ivan oynamazsa Antep'i unutmak lazım... Bir oyuncuyla bir takım gitmez. Bir sezon ise hiç gitmez. Seneye Couceiro bu durumun bir alternatifini bulamazsa, sanıldığı kadar yetenekli bir adam olmadığı ortaya çıkacaktır...

Kendi İpini Kendin Kes

Sivas'ın kümede kalmak için aciliyetle üç puana ihtiyacı varken, maçta ilk yarıda yediği golle geri düşmesine karşın eşitliği yakalaması ilginç oldu. Kendi ipini kendisi kesemedi henüz, ama Diyarbakır'a nazaran daha güçlü durumda. Düşenin kaderi onda...

Kasımpaşa, Türkiye'nin Barcelonası, bakalım seneye Bank Asya'nın Barcelonası Karabük ile nasıl bir mücadele içinde olacak? Yılmaz Vural ve öğrencileri ellerinden geleni yaparak 32 maçta 37 puan toplayabildiler. Yılmaz Vural'ın takımı devraldığı nokta düşünülürse, "az zamanda çok işler yaptık" diyebilecek konumda şu an. Diyordur da muhtemelen...

Sivasspor ise bir şeyler için çabalıyor ama takımda pek özgüven kalmamış, iyi bir transfer dönemi geçirirse neden olmasın? Seneye iyi bir şekilde girerse eskisi gibi olamasa da en azından bir İBB gibi, bir Es-Es gibi ilk altıya oynayan bir takım halini alabilir. Ligde kalabilen her takımın böyle potansiyeli var ama kimin umrunda?

Orada Kimse Var mı?

Diyarbakır, karşısına çıkan fırsatları sürekli tepmeyi sürdürürken, kendi sahasında kendi kalesine attığı golle kırılan direnci neticesinde Beşiktaş'tan üç gol yedi... Küme düşmeye bir adım daha yaklaşan Diyarbakır'la ilgili ilginç iddialar ortaya atılıyor. Ligin son iki maçına çıkmayıp TFF'yi zor durumda bırakacakları vesaire. Eğer böyle bir şey yaparlarsa çok acayip bir şekilde ligin tüm dengesiyle oynamış olacaklar... Nasıl ki küme düşme yarışında güçlü taraf Sivas ise, ligi karıştırma hususunda da bir güç var ellerinde, belki bu hafta değil ama son hafta böyle bir şey yapabilirler...

Beşiktaş ise "giden günlerim oldu" şarkısı eşliğinde oynuyor resmen maçları. Zamanında, kritik maçlarda ortaya çıkmayan oyuncuların boy gösterdiği "prestij" * bu sözcüğü de ne kadar çok kullandım * maçları seyretmesi de, puan alması da pek keyifli olan maçlar değil doğrusu. Bir sene çok büyük bir kayıp değil, olası dersler çıkarıldıysa, gelecek sezonu beklemek lazım!

Nihat'ın git gide düzelen performansı ise, pek tabii bir artı olarak düşer haneye...

Haftanın Şey'leri

... takımı | Ankaragücü: Süpriz bir üç puan alıp nihayet bir şeyleri yoluna koyduğunu gösterdi Anadolu'nun Galacticos'u...

... oyuncusu | Necati: Git gide yükselen bir formuyla takım adamı olduğunu gösteren Necati, dilerim eski hatalarını tekrarlayıp da İstanbul sevdasına düşmez de Antalyaspor'un İbrahimovic'i olur...

... maçı | Fenerbahçe - Eskişehirspor: Herkesin zor geçeceğini düşündüğü ancak pek de zor olmayan mücadelede iki takım da hallerinden memmun bir görüntü çizerken, Bursa'dan gelen gol haberlerinin "lider"i ne kadar sıkıntıya düşürdüğünü görmemek mümkün değildi...

... balonu | Diyarbakırspor: İnatla, inatla ve inatla puanları saçmaya devam ediyorlar. Buna rağmen kümede kalırlarsa helal olsun!

Adem Sarı

http://www.ligtv.com.tr/uploads/news_manset_resim_ss_AdemSari001.jpg

Bu adama dikkat edin.

17 tane ruhsuzun içinde, bir elmas gibi değerini kaybetmeden; bir Nijeryalı gibi bir saniye yorulmadan mücadele eden, bir an olsun ümitsizliğe kapılmadan ve asla ama asla taraftara saygısızlık yapmadan ekmek kazanmaya çalışan yegane oyunculardan biridir Süper Lig'de.

Adem Sarı.

Röportaj yapıyorlar.

Büyük bir takıma gitmek ister misin?

Cevabı; ben zaten Türkiye'nin en büyük takımında oynuyorum...

Durun, devamı var.

"Almanya'da hangi takımı tutuyordun?"

El cevap; "Eskişehirspor"

Durun, daha bitmedi.

Takımın hepten kötü oynayıp kaybettiği maçta gol atıp arma öpen, maç sonrasında ise cipine binip vınnn'layanlara inat "Taraftarın yüzüne nasıl bakacağım, bilmiyorum" diyebilen bir oyuncu o.

Adem Sarı.

İyi belleyin bu adı.

Ligde Fenerbahçe maçında attığı 2 gol hariç tüm gollerini sonradan oyuna girip attı.

24 yaşında...

Hani, birileri genç diye 30'lukların peşinden koşup üç ay gol atamayanlara inatla "nöbetçi golcü" diyor ya...

Biraz olsun aklınızda kalsın diye dedim.

Yıllar sonra, kritik bir Avrupa maçında - ki muhtemelen EsEs'i Avrupa'ya tek başına taşıyan da o olacaktır - kritik bir gol atıp yeni Fethi Heper olursa diye şimdiden not edin dedim...

Adem Sarı...

Süper Lig'de Haftanın Panoraması



Liderliğin haftalardan sonra el değiştirdiği ve Süper Lig'de hükmen "düşük" Ankaraspor'dan sonra düşecek olan iki takımdan birinin daha belirlendiği haftadan sonra, son beş yıldaki en kritik "son üç" haftaya girdiğimizi söylemek abesle iştigal olmaz sanırım...

Haftanın ilginç olaylarına ve maçların "bizce" değerlendirilmesine buyrun.

"Bu Goller Fener İçin"

Hafta içinde "Fener'e giderim" diyen Necati Ateş, Antalyaspor formasıyla çıktığı Gençlerbirliği maçında çok şık bir kafa golü atmış olmasının yanı sıra herkese nasip olmayacak güzellikte de bir asist yaparak üç puanın mimarı oldu. Sanırım "bu goller Fener için" mesajıydı... Antalyaspor yönetimi aklını kullanırsa Fenerbahçe için ikinci bir Ali Bilgin vak'ası yaşanabilir...

Bunun dışında Gençlerbirliği birkaç haftadır ara verdiği silik savunma futbolunu sürdürdü, az ataklarda da Antalya defansı ve kalecisi izin vermedi. Antalyaspor ise ikinci yarıda gol atıp maçı kazanmayı bildi... İlk yarıda ise oyunu çoğunlukla kendi yarı sahasında kabul eden Güney ekibi bu haftaki 4 deplasman galibiyetinden birine imza attı.

"Hükümet Düşse..."

Bir devir daha kapandı ve on yıllık sürecin rahat altı yılında küme düşmemeye oynayan Denizlispor küme düştü... Böylece "Hükümet düşse X düşmez" cümlesinde X yerine konulabilecek takımlardan bir tek Ankaragücü Süper Lig'de kaldı...

Maça gelecek olursak beklenen olmadı ve Hakan Kutlu'nun "esas" camiası Ankaragücü maçı vermedi. 0-0'lık beraberlik iki taraf için de bir şey ifade etmezken, Sivas'ın Beşiktaş'tan puan alması neticesiyle üzülen taraf Denizlispor oldu. Ben panoramalarda yaklaşık üç haftadır söylediğim öneriyi tekrarlıyorum; Denizlispor genç oyuncularla çıksın. Bu saatten sonra kaybedecek de bir şey kalmadığına göre, gelecek yıla yatırım yapmak en doğrusu olur.

Ankaragücü de şimdiden gelecek sezonun planlarına girmiş, akıllar başka yerde. Herkes yaklaşık 40 kişiye varan kadro içinde gelecek sezon elenmemiş olan elit kitle olma derdinde ki buna artık kanıtlayacak bir şeyi kalmayan Geremi ve Vassel de dahil. Keza, bir golcü olarak alınan Vassel benim tahminimce bu çok kişili kadro yüzünden girdiği stres ve bu yaşından sonra hiç bilmediği bir ülkede kendini ispat etme zorunluluğuna düştüğü için potansiyelinin altında gole ulaştı...

"Bir Yılın Hıncı"

Manisaspor, Kayserispor karşısında bana göre bu hafta atılan en güzel iki golü atarak güçlü rakibini deplasmanda 2-1 dize getirdi. Kayserispor'un tek tesellisi yeni imza yenilediği gol krallığında zirve oyuncusu Makukula'nın skoru ilerletmesi oldu.

Güven Varol, varolma savaşı veren Manisaspor'un bir türlü varolamayan "yıldız"ı olarak şık bir golle açılışı yaptı. Mehmet Nas'ın da güzel bir gole imza attığı maçta kaleci Souleymanou için tek teselli, boş - beleş goller yememek olabilir... Oyuncular o kadar hırslı oynamışlar ki, sanki boşa geçen bir yılın tüm hıncını çıkarmışlar deplasmanda...

Kayserispor hızlı bir şekilde toparlanmak isterken oyunu toparlayamadığı için maçı kaybetti. Manisaspor'un ilk devrede rakibi kendi sahasında ağırlayıp oyunu soğutan anlayışı başarıya ulaştı ve Manisaspor kümede kalmayı garantiledi...

"Rüştü'nün Topuğu Hala Fener'li"

ekşisözlük'te veya başka bir yerde duymuştum bu yorumu, çok hoşuma gitti; dilerim yorumun sahibi bana kızmaz "çaldığım" için. Rüştü'nün topuğuna çarpıp ağlara giden Sivasspor'un ikinci golü için geliyor bu yorum; "Sanırım Rüştü'nün sağ topuğu hala Fener'li" ve evet, Beşiktaş 2-2 berabere kalarak büyük ölçüde ilk üç şansını yitirirken bir sonraki gün Eskişehir'den gelen haberle sıralamadaki yerini de garantiye aldığını öğrenip rahatlıyor olmalıydı.

Sivasspor'da Mehmet Yıldız eski gücünden çok uzak bir görüntü sergilerken, Kamanan iyi oyunuyla parmak ısırttı ve şu an Sivas'ın alt sıralarda olmasının bana göre baş sorumlularından olan Erman ise sonradan girdiği oyunda pek varlık gösteremedi. Beşiktaş ise gene mağduru oynadı, her pozisyonda yere düşüp her pozisyonda da hakeme bakılmaz ki ama! Demek ki sistem mağduriyeti kaldırmıyor! Zamanında Erman Toroğlu bir maçta yere düşen oyuncuya dair; "Orası Kandilli Kız Lisesi değil sayın Şansal!" demişti, birisinin de Beşiktaşlılara lise turnuvasında oynamadıklarını hatırlatması lazım...

"Yer Misin Yemez Misin?"

Haftanın en gollü mücadelesinde İBB bir kez daha kazanmayı bilerek son beş haftada bir mağlubiyetle son üç haftaya girdi. Bu hafta Galatasaray maçında ciddi bir süpriz yaparlarsa kimse şaşırmasın...

Antep'in yabancılarının attığı iki gole karşılık yeri oyuncularıyla ve bilhassa İskender'in güzel oyunuyla üç gol bularak maçtan 3-2 galip ayrılan İstanbul ekibinde kalpler ilk beş için çarpmaya devam ediyor...

Gaziantep suskun bir şekilde hocasıyla sözleşme yenileyerek tutarlı Anadolu kulüpleri arasında olma çabasını sürdürürken darısı Thomas Doll ve Ertuğrul Sağlam'ın başına dedirtti. Sabırsızlığın bir erdem olarak kabul edildiği kurtlar sofrasında ilk altıya oynayamayan Antep'in sözleşme yenilemesi ne yalan söyleyeyim beni şaşırttı. Demek ki bir şeyleri doğru yapabilmek için illa ki küme düşmeye gerek yokmuş... Darısı düşenlerin başına...

"Yılmaz Vural'ın Bitirme Tezi"

Kasımpaşa'nın 1-0 yenildiği Fenerbahçe maçı, "Ben niye Fener'i yönetemiyorum" diyen Yılmaz Vural için iyi bir cevap olmuştur. Çünkü sınavları iyi başaran bir öğrenci olarak bitirme tezini iyi veremediğin için sayın hocam! Bu yıllar önce Antalyaspor'da da böyleydi, daha öncesindeki Ankaragücü'nde de ve şimdi Kasımpaşa'da da... Kritik maçların hocası olamadınız, olamayacaksınız... 5-3 biten Galatasaray maçındaki "çim bale"niz unutulmaz sayın hocam...

Maça gelecek olursak, Fenerbahçe ve Kasımpaşa'nın ilk devre yattığı malum oldu. Şahin'in bencil oyunu haricinde Cenk İşler'in sinirlenebileceği pek atak yaşanmadı oyunda. Fenerbahçe'de 2006'daki Appiah'ın Denizlispor maçındaki son saniye şutuna benzer bir Guiza şutu hariç pek heyecan yaşatmadı... İkinci devre ise iki takımın sert oyunu bırakması neticesinde oyun daha güzelleşti ve karşılıklı ataklar izleyenlere keyif verdi... Netice olarak "kapalı kutu" Bekir'in aylar sonra giydiği ilk formayla attığı gol belki de sene sonunda "Bekir attı şampiyonluk geldi" olarak nitelendirilecek... Kim bilir...

"Dağ Fare Doğurdu"

Ve izleyenler futbola doydu... diye tamamlayabiliriz 0-0'lık Galatasaray - Bursaspor maçını. İzleyenler doydu doymasına ama iki taraf da istediğine zıt bir sonuç aldı. Birisi ezeli rakibine şampiyonluk yolu açarken kendisi için pek bir şeyi değiştiremedi. Bursaspor ise şampiyonluk yolunda çok ciddi bir kayba uğrayıp sıralamadaki yerini kaybetti...

Maça gelecek olursak yer yer aşırı sertliğin olduğu maç haftanın geneline bakarsak iki tarafın da futbol oynama çabasında olduğu ender maçlardandı ve ne ilginçtir ki gerçekten gol atmak isteyen iki takımın maçında ilaç namına da olsa bir tane bile gol olmadı...

Ki "yatış"ların konuşulduğu maçın en kritik anı Keita'nın ucu ucuna kaçan kendi kalesine vuruşuydu... Bir düşünün, o top gol olsa ve Bursa kazansa Keita'yı linç etmezler miydi?

Paranoyamızı kaybettiğimiz bir futbol ortamına kavuşma dileğini bir kez daha tekrarlatan Keita'ya teşekkürler...

"Ümit Varsa..."

Ümit Karan kritik gollere imza atmayı sürdürürken dakika doksanda yediği golle üç puandan olan taraf Trabzonspor'du ve korkarım ki kaybedilen puanların artışı seneye Şenol Güneş için duyulacak güveni sarsabilir... Geriye bir tek Türkiye Kupası kaldı o da alınamazsa yeni sezonda ilk mağlubiyette Güneş batabilir, Allah muhafaza!

Eskişehirspor Rıza Çalımbay'a güvenmenin ödülünü almaya devam ediyor, ilk beş için İBB ile sağlam bir yarışa girdiler, kazanan güzel futbol olsun diyelim...

----

Haftanın "şey"leri köşemiz.

... oyuncusu | Bekir İrtegün: Tam bir hayal kırıklığı olmanın hıncını Kasımpaşa'dan çıkartırken futbol dilimize belki de yeni bir slogan kazandırdı... "Bekir attı, şampi..."

... takımı | Manisaspor: Kendi iplerini kendi kestiler, güzel oyun, güzel goller, güzel bir galibiyet. Zor bir deplasmandan alınlarının akıyla çıkıp seneye de varız dediler...

... maçı | Kasımpaşa 0 - Fenerbahçe 1: Atılanıyla, atılmayanıyla, oyunuyla, oynatmayanıyla çok konuşulacak ve şampiyonu belirlemiş olma ihtimaliyle de sarsıcı bir tarafı olan maç...

... balonu | Yılmaz Vural: Açıklamaya ne hacet? Bir kez daha büyük maç ve Yılmaz Hoca gene kayıp!

Gol!

Futbolun en büyük güzelliği, topu dört direğin arasındaki ağlarla buluşturmaktır; eskiden ağ mı vardı denilir, olsun, o zaman daha bir romantikti futbol. Hayalî ağlar vardı topa "abanırsa" golü atan oyuncu delip geçerdi taraftarın hayalî ağını...


Romantizm yerini yavaş yavaş realizme ve teknolojiye bırakırken sadece ağlar değildi değişen... Çimler daha bir yeşil, kireçler daha bir beyaz, formalar daha bir "janjanlı"ydı sanki...

İlk başta, elit kabul edilebilecek; futbolun tozlu sahalarının kokusunu solumuş olanlar küstü...

Ancak dünya dönüyordu ve değişim kaçınılmazdı... Durduralamaz bir süreç işlendi ve futbol gelişti, güzelleşti...

Seyirci birer birer stada döndü, ancak statlar da eskisi gibi değildi...

Alışamadılar, yapamadılar...

Yine de "benim takım" diyebilecekleri tek takımlarını desteklemeye devam ettiler; biraz gönülsüzce biraz da istemsizce...

Değişim, kaçınılmazdı...

Sadece formalar, toplar, kaleler, sahalar, statlar da değil üstelik...

Bunlara can verenler de birer birer değişti.

Futbolcular, teknik direktörler, başkanlar...

Profesyonellik diye bir şey çıkarttılar, her türlü pisliği bu kılıfa büründürdüler...

Kalplerdeki romantizmi, zihin romatizmasına çevirip işi paraya döktüler...

Ancak unuttukları bir şey vardı: Futbolda "gol" paraya dahil değildi...

Gol'ün parası olmaz efendiler!

Brezilya'da ikinci ligde atılan bir gol, uydu görüntüsüyle Amerika kıtasının en ücra noktasına ulaşıp orada bir gramcık bile sevinç yaratmaya devam ettikçe...

İki taraftar grubu maçtaki oyundan çok atılan gol sayısı için birbirini alaya almaya devam ettikçe...

Gol yiyen asıldıkça...

Gol atan kral oldukça...

Gol baz alındıkça...

Cesur adamlar gol atıp cesur adamlar gol yedikçe...

Para yenilecek, futbol kazanacak...

Süper Lig'de Haftanın Panoraması



Süper Lig'de "derbi"li bir haftanın daha geride kaldığı 30. hafta neticesinde, lider Bursa 65, ikinci Fenerbahçe 64 ve üçüncü Galatasaray da 60 puanla yola devam ederken, küme düşme hattının git gide karıştığını görmemek mümkün değil...

---

Bursaspor'un Fikstürü

Birkaç hafta önce Rıdvan Dilmen'le gündeme gelen fikstür hadisesinde Bursaspor zararlı çıkan taraf oldu. 4 kritik puan kaybederken 6 puan kazanmayı başardı. Bu hafta da Galatasaray ile oynayacaklar... Bakıyoruz; son Antep maçında da forvetler suskun kaldı, defansın uyumlu oyunu ve tabii Antep'in ısırmayan futbolu sayesinde 2-0'lık bir galibiyet almış olabilirler, kim ne derse desin ilk yükselişlerindeki gibi güzel futbol oynayamıyorlar. Lider kalmayı bildikleri sürece hiç sorun değil ama fikstürse fikstür; kalan dört maçın ikisi Galatasaray ve Beşiktaş ile...

Gaziantep şimdiden gelecek sezonu düşünüyor, işin kötüsü bunu sadece yönetim değil futbolcular da yapıyor... Herkesin kafası karışık, ilk üçe oynayabilecek bir kadro varken orta sıralardan çıkamamak büyük strese neden olmuş olmalı... Bu stresi düzeltmek de Gaziantep teknik heyetinin işi.

Maça gelecek olursak, Antep'te geçen hafta da yazdığımız gibi, Julio Cesar ve Olcan ikilisi hariç pek mücadele eden kalmamış, Bursaspor'da Volkan Şen İstanbul'a gidecek gibi oynuyor.

Ertuğrul Sağlam'ın Coucerio'nun değişiklikleriyle baskı yedikten sonra değişime gitmesi ise şüphesiz kendisine bir eksi olarak yazıldı. Baskının geleceğini görmeli ve Sercan'ı çok önceden oyundan almalıydı.

Ne olursa olsun "kazanmak güzel" düsturuyla oynayan Bursaspor'u tebrik etmek lazım, yenilmedikleri sürece çirkinleşmiyorlar... Bir gün yenilgide de rakibi alkışlayan bir şampiyonluk adayı görmek dileğiyle; sıradaki gelsin!

Gaziantep 30 maçta 38 puana ulaşıp vasatı aşamadı, ligin ortalamasının üstünde olmaları onları şımartmasın, bir takımın puanı 0 zaten! Gaziantep seneye çok iyi hazırlanıp bir deja vu yaşatmalı, potansiyel olarak Bursa'dan, Sivas'ın geçen yılki halinden ne eksikleri var!

---

Derbi mi Derby mi?

Bir traş bıçağı markası olan Derby'i bilmeyen yoktur sanırım... Fenerbahçe - Beşiktaş maçı da traştan öteye gidemedi maalesef. Bu sezonki bütün derbileri yatarak kazanan Fenerbahçe bir kez daha aynısını yaparken, görüntüde olmadığı halde dikkatler bilhassa üzerine çekilesi yardımcı hakem Serkan Gençerler'in basiretsiz yönetimi de her şeyin üstüne tüy dikiyordu...

Lugano'nun penaltı pozisyonundan sonra kilitlenen orta hakem Hüseyin Göcek'in her pozisyonu yardımcısına havale ettiği bir maç izlediğimiz aşikar, ortam gerildi, kartlar çıktı...

Fenerbahçe gene klasik psikolojik savaşını gerçekleştirirken Beşiktaşlılar Galatasaray derbisinde Delgado'nun gördüğü gibi aptalca kartlar görerek şanssızlıklarını yıkmayı bir kez daha başaramadılar...

Maçta konuşmaya değecek pek bir şey yoktu, Bilica'nın kazı çalışmasını herkes konuştu zaten, hakemler bir kez daha maçların önüne geçmeyi başardılar, Fenerbahçe gene "balık" bir gole yaslanıp kazandı, Guiza gene gol kaçırdı, sertlik ve hakem gelince süt dökmüş kedi gibi olmak gene revaçtaydı, Guiza gene gol kaçırdı, Beşiktaş gene etkisizdi ve Guiza gene gol kaçırdı...

Kalan maçlara baktığımızda ilk üç arasında en avantajlı takım Fenerbahçe gibi görünüyor, belli de olmaz bu işler Güntekin Onay'ın değimiyle "Fenerbahçe'nin de fikstürü vardı hocam!"

Beşiktaş Avrupa'yı garantilemiş gibi görünse de Trabzonspor da sağlam geliyor, Mustafa Denizli "tavşan"lardan bıkarsa rahat rahat Avrupa'ya gider ama... Ama'sı var işte, kurt hoca bir türlü rahat durmuyor ki... Yine de ligin hemen hemen en centilmeni sayılabilecek bir takımı yaratmış olması güzel...

---

Kana Kan, İntikam

Galatasaray ligin birinci devresinde bir süreliğine lige havlu atarken, başlangıç süreci 1-1'lik Manisa maçı idi. İşte o maçın öznesi, iyi oynayan Manisaspor'du. Galatasaray intikamını alırken, Manisa'nın forvet hattı gene gol atamadı...

Galatasaray iyi bir oyun sergiledi, Baros golcülüğünü gösterirken sakatlığına daha fazla yanmalarına neden oluyordu Galatasaray taraftarlarınca...

"Arda olmazsa olmaz" diyenler, Baros'un oyununu görünce pişman olur mu, o bir muamma...

Manisaspor kümede kalma mücadelesi veren bir takım olarak gereğinden fazla etkisiz oynuyor. Taraftar tepkili, yönetim suskun. Hatta ikinci dönem başlangıcında aldığı Fenerbahçe - Beşiktaş - Galatasaray maçlarında 40 lira bilet fiyatı kararı sırf tribün dolsun diye 10 liraya düşürüldü Galatasaray maçında...

Manisa bu hafta Kayseri ile oynayacak, tahminimce o maçtan bir beraberlik koparırlar zira adam adama oyunda etkili bir görüntü sergiliyor Manisa, Makukula'yı iyi tutacaktır. Cangele'yi oynatmayacak ve defansta oyuna hakim olacaktır.

Galatasaray, Bursaspor karşısında etkili bir oyun sergilerse - ki ligdeki son iki maçında bu sezonun en etkisiz oyunlarını sergilediğini düşünürsek - rahat kazanacaktır. Çünkü İstanbul takımları, kritik maçları hep kazanmıştır...

---

Bencil Bir Galibiyet

Umut Bulut'un bencilliği, her şeye rağmen üç puanı getirirken Yılmaz Vural'ın deyimiyle "Türkiye'nin Barcelona'sı" Kasımpaşa şık bir oyun sergiledi, 17 pozisyonları vardı...

Trabzonspor'un da Gaziantep'ten pek bir farkı yok işin aslı, potansiyelini gösteremeyen takımlardan birisi. O kadar iyi transferleri ve ortalamanın çok üstü bir kadrosu olmasına karşın ve üstelik takımı seven bir teknik direktörleri varken böyle bir portre kimseyi şaşırtmamalı aslında. Kadronun zaman zaman ayyuka çıkan uyumsuzluğu, zayıf oyuncuların bir türlü eleminasyona tabi tutulmaması ve Umut Bulut, Engin Baytar gibi oyuncuların sorumsuz oyunları ligi daha üst sıralarda bitirebilecek bir Trabzonspor'un en önemli engelleriydi...

Maçın en önemli pozisyonu, kaleci Murat'ın da ileri açıldığı son dakika kornerini paslaşarak kullanan Kasımpaşa'nın gösterdiği tabloydu. Kasımpaşa futbol zekasıyla değil, ezbere oynuyor. Korneri kullanacak oyuncu dar kalıplara sıkıştırıldığı için düşün(e)miyor kafasını kaldırıp da kaleci Murat'ın ileride olduğunu gör(e)miyor. E ondan sonra da ligin en hızlı oyuncularından birisi olan Umut Bulut böyle depar atar işte...

Egemen gene kritik anlarda takımı sırtlanan bir görüntü sergiledi, Alanzinho çalışkan bir görüntü sergiledi, Umut Bulut saç baş yoldurdu, Teofilo "ne yaparsam olmuyor" şablonundan çıkamadı, Selçuk eski görüntüsünden uzak görünüyor... Trabzon'un kaleci Onur'u kazanması ise çok güzel. Türkiye yeni bir kaleci kazanıyor...

Kasımpaşa takım halinde çok uyumlu bir oyun sergilese de, futbol zekası kullanılması gereken pozisyonlarda bir hayli tutuk görüntüler sergiliyorlardı. Gelecek sezon da Yılmaz Vural bu takımda kalırsa, ilk altıya rahat gireceklerdir. Yarım sezonda aldıkları yol, muazzam ötesi...

---

Kayseri İlk Beşte?

Maç sonrası gelecek sezon görevi bırakacak olan Tolunay Kafkas'ın ilk beş için aday olduklarını açıklayan konuşmasını dinleyince aklıma Abdullah Avcı da geldi...

İlk beşe girmeleri mümkün mü, bakıyoruz, üç takım kafadan "üç büyükler" e bir de Bursaspor var. Eder dört. Trabzon'la aralarında üç puan fark var, İBB'nin bir puan, Eskişehirspor'un ise iki puan önündeler. İlk beş için sert mücadeleler var, şikesiz temiz bir son dört hafta olsun da, kim beşinci sırada olursa olsun!

Maçta "genç" oyuncu Eren'in güzel oyunu öne çıktı. Zaten bir gol attı bir de vurduğu top Diallo'ya çarpıp gol oldu. Onun dışında tutuk bir oyun içindelerdi, bunun en önemli faktörü karşılarındaki takımın zaten küme düşmeye aday bir takım olması olabilir mi, bilmiyorum. Tolunay Kafkas "bırakacağım" dediğinden beri bir gerileme içindeler oyun bazında...

Diyarbakırspor etkisiz ötesi bir oyun içindeler. Bu hafta Ankaraspor karşısında alacakları hükmen galibiyet bile onları kümede tutmayabilir... Son iki hafta insan üstü bir oyun sergilemeleri lazım...

Kayserispor ilk beşe girer mi, bana sorarsanız sekizinci sıradaki Eskişehir'in bile daha fazla şansı var. Ama iyi oynuyorlar, özellikle maçlarda bir dönem - 15'er 20'şer dakikalık periyotlarda - oyuna hakimiyetlerini iyi koyuyorlar. O hakimiyetler sayesinde maçları kazanıyorlar zaten...

---

5'te 5 Olmadı, İlk Beş Hayal (mi)

Dörtte dört yaparak gözünü beşinciliğe diken İBB, Gençlerbirliği karşısında haddinden fazla silik bir oyun sergilerken, Gençlerbirliği Bursaspor karşısında oynayamadığı futbolu İBB karşısında oynadı.

İBB hep geri düşüp kazanırken, bu hafta 10. dakikada son haftaların golcüsü Tevfik Köse'nin attığı golle öne geçti ancak devre 1-1 biterken son on dakikada atılan iki gol, İBB'yi bir puandan da etti...

Mustafa Pektemek, attığı iki golle maça damgasını vurdu, üç puanda aslan payını kaptı. Gençlerbirliği etkili bir oyun gösterdi, İBB karşısında yapılması gereken her şeyi yaptılar...

İBB geçen yıl da son altı maçın beşini kazanmıştı, bu yıl da öyle olabilir, kalan dört maçından rahat iki galibiyet alır. Ama bu onları beşinciliğe taşır mı, hayır. Demek ki son haftalara girmeden gerekli galibiyetler alınmalı ki bir anlamı olsun...

Gençlerbirliği kazanabileceği kadar puan kazanıp ligi olabildiğince yukarıda bitirmek istiyor, fazla iddialı bir takım değil, ama bu gelecek yıl da böyle olacaklarını göstermez. Transfere ceketli adamlardan ziyade Thomas Doll el atarsa gelecek yıl ilk dört için kapışacak takım sayısı çoğalacaktır...

---

Hüsran Denizi

Denizlispor puan kaybetmemesi gereken haftalarda itinayla puanları saçmaya devam ediyor. Antalyaspor'da Necati Ateş gerektiğinde sorumluluk alıyor ancak gerekmediğinde sadece sahada geziniyor... Maç sonrasında yapılan açıklamalara bakarsak gelecek sezonu inşaa etmeye başlamışlar, umarım çürük elmaları da temizlerler ve orta sıra takımı olmaktan çıkarlar.

Denizlispor'un işi, cidden, mucizelere kaldı. Küme düşme hattının altı puan gerisine düştüler, Sivas'ın bay geçtiği hafta kazansalar her şey daha kolay olabilirdi ama... Yıllardır şansa düşmedikleri ligden bu sezon şanssız bir şekilde düşecekler sanırım...

Youla, Angelov, Ahmet Cebe gibi ortalama üstü forvet hattı bu hale nasıl gelir, anlamak doğrusu pek mümkün değil. CM gibi bilgisayar oyunlarının favori oyuncularından Ahmet Cebe ilk defa kendisini er meydanına çıkartması gereken sezonda sorumluluktan kaçıp düşüşün mimarlarından oldu. Tebrik etmek lazım aslında...

Antalyaspor'un kadrosu kötü, cidden kötü. Sönük yıldızlardan bir galaksi yaratamazsınız. Gelecek sezon alt yapıya yönelip üç - dört sezonluk yatırım yapmalılar. Madem başlarında güvendikleri Şifo Mehmet gibi bir isim var, planlamayı tamamen ona bıraksınlar. Ki Türk teknik direktörler de sorumluluk alsın ve bir daha Dünya Kupası'nı kaçırmayalım... "Ne alaka" diyenler olacaktır, dört sene sonra beni anlayacaklar...

---

Yabancılık Çekmemek

Vittek, Sapara ve Geremi'nin attığı gollerle Es-Es'i 3-1 devirirken Ankaragücü son dört - beş haftaya zıt oyuna hakim bir görüntü sergiledi. EsEs'li bazı bloggerlardan okuduğum kadarıyla oyuncular taraftara pek ilgi göstermemiş, maçta golünü atan Adem Sarı ve bir kaç iyi oynayan oyuncu hariç taraftarın yanına giden pek yokmuş... Nedeni ne, merak ediyorum doğrusu...

Taraftarın izleyemediği maçlardan birisi daha bu arada, TFF'nin bu uygulamasını anlamak pek mümkün değil... Oyuncuların ve teknik heyetin can güvenliğini nasıl garantiye alıyorlar merak ediyorum...

Çok meraklara gebe bir maçtı bu doğrusu... Geremi'nin Gençlerbirliği kariyerinde gol attığı maçlarda gol atan oyuncular Türkiye futbol sahnesinden erken silinip gitti, bu şanssızlık Vittek ve Sapara'yı da yakalayacak mı, merak ediyorum...

Ve bir de, gelecek sezonu merak ediyorum. Bu balık galibiyetin bedelini Eskişehirsporlu oyuncular nasıl ödeyecek? Ankaragücü gelecek sezon da Eskişehirspor'u yenebilecek mi?

Ahmet Gökçek, kaybettiği maçlardan sonra bas bas bağırırken kazandığı maçlarda neden ortada gözükmüyor, onu da merak etmiyor değilim...

Bir de, bu hafta Denizlispor maçında ne kadar etkili bir oyun izleyeceğiz Ankaragücü'nden, onu da merak ediyorum...

~~~

Gelelim haftanın "şey"lerine...

... takımı | Galatasaray: Tüm medyanın "şampiyonluk mucizelere kaldı", "Rijkaard şöyle, böyle" tarzında yazıp çizdiği bir takım olarak zirveye tutunmak zor iş. "Galatasaray'ın adının olduğu her yerde umut vardır" sözü, bu günler için...

... oyuncusu | Volkan Şen: İki kritik golle liderliği perçinleten Volkan Şen, başka formalardaki "abi"lerine örnek olmalı. Sorumluluktan kaçmayan bu genci İstanbul çelmemeli...

... balonu | Fenerbahçe Spor Kulübü: Bir kez daha futbol severlerin göz zevkine tecavüz ettiler, takımcak. Sahadaki Emre, Baroni, Volkan, Bilica gibi oyuncuların kulübe temsilcisi Daum olunca bize de "Ne işin var orada Aykut Kocaman" demek düşüyor...

... maçı | Fenerbahçe 1 - Beşiktaş 0: Fenerbahçe gene uzaktan attığı golle maçı kazanırken, maç boyunca yapmadığı çirkeflik kalmadı. Beşiktaş ise muhtemelen başlarındaki Mustafa Denizli'ye hürmeten pek karşılık vermedi. Kazanan Beşiktaş olmalı!

Süper Mario Cafer'den Bugüne

https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiBPF3nBC0F2ThTXThSHLC4CHRI9T9n_Fd6yISt-Y9gAEVBWXeIXqDhTXauOqJ1lv_vV24ZyXIzw6YhyX6XS9sxVPWDmjG6VeAjHXZhzuE9N9T3Le-C7KpMThd103qEQpptPB_jqtBGcJc/s320/CAFER.jpg

Ankaragücü'nün oyuncuları bir zamanlar bilhassa Süper Lig'in çirkefleri arasından seçilirdi. 80 adam getirilir, 10 adam yollanırdı sürekli bir sirkülasyon olurdu. İşte bu sirkülasyonda, Ersun Yanal'lı Ankaragücü'nde bile forma şansı bulabilen bir adam vardı; Cafer Aydın!

Cafer Ankaragücü'nün bir maçında top ağlara gidince bir forvet oyuncusu olmasına karşın koşa koşa gidip yan ağları kramponuyla deler. Maçın hakemine de topun yandan girdiğini söyler Ankaragücü ekibi ve gol iptal edilir...

Maçtan sonra kameralarca Cafer'in ayağıyla ağları deldiği tespit edilir ve Cafer'e beş maç, maçın hakemine de üç hafta ceza verilir.

İşte o maçın hakemi, Erman Toroğlu'ydu...

Buradan Hüseyin Göçek'in gelecekteki televizyon kariyerine dair bir şeyler canlanabiliyor gözümüzde sanırım...

Bebelere Balon

Sahaya atılan balonlar yüzünden gol yiyen takımlar, balon patlatan yardımcısı yüzünden kalp krizi geçirme riski yaşayan efsaneler... Evet, dünyanın en "balon" ligini izliyorsunuz: Premier Leauge!

http://www.smh.com.au/ffximage/2008/01/28/sheffieldunited_wideweb__470x302,0.jpg

http://img.thesun.co.uk/multimedia/archive/00910/BALLOON_910655a.jpg

http://i.ytimg.com/vi/o4cpOpvoWgM/0.jpg

Süper Lig'de Haftanın Panoraması



Turkcell Süper Lig'de son haftalara girilirken stres oranı bir hayli arttı ve anlamsız suçlamalar baş gösterdi, 29. haftada beklenmedik puan kayıpları (gerçi Adnan Polat'ın tabiriyle "Hangi puan kaybı beklenir ki?") beklenmedik çıkışlar ve beklenmedik düşüşler izledik... Tabii bir de süper ligi dikkatle izleyenleri şaşırtmayan performanslar da oldu... Neyse, gelelim haftanın olaylarına...

"Sanki şampiyon olacaklar!"

Bu tabiri Bursa kullandı, hem de kime karşı? Gençlerbirliği'ne! Sebep? Dirençli bir futbol göstermeleri! Evet, belki puan olarak şampiyon olamayacak Gençlerbirliği ama şeref sıralamasında Bursa'yı solladığı aşikar oldu böylece...

Maçta 4 maçtır gol yemeyen Serdar'ın rekorunu ilerletmesi, Gençlerbirliği'nin klasik defans oyunu oynaması, Bursa'nın da klasik son haftalarda yorulan liderlik adayı Anadolu takımı görüntüsü vardı. Anadolu takımlarını üst sıralara taşımak, üç büyükler bu kadar puan kaybederken normal. Asıl zor olan, onlar direnç kazandığında elinizdeki takımı üst sıralarda tutabilecek psikolojiyi aşılamaktır... Bakıyoruz; Sercan Yıldırım gecelere yıldırım hızıyla akıyor, Volkan'ın o eski şen halinden eser yok, takımın en tecrübeli ismi Ivankov'un bile bazı pozisyonlarda ayağı titriyor... Sahi, Ertuğrul Sağlam Beşiktaş'tan niye kovulmuştu?

Gençlerbirliği ise orta saha mücadelesini başarıyla devam ettiriyor, Doll'a katlanabilirlerse gelecek yıl ilk beş için İBB, Kayseri gibi rakiplerle sıkı kapışırlar... Tabii yeni yükselen Karabükspor'un performansı da önemli...

Maç 0-0 biterken, Bursa'nın takipçisi İstanbul takımlarının iştahı kabarıyordu...

Gol Nasıl Atılır, Golcü Kimdir

Galatasaraylı Milan Baros'un tam olarak bunun dersini verdiği maçtı 4-1'lik Diyarbakır maçı... Bebbe klasik Galatasaray sendromunu gerçekleştirip bir gol daha attı farklı formalarla Galatasaray'a karşı...

Galatasaray yürüyerek kazandı desek yeridir, Baros'un sakatlıktan dönüşü, tribünlerin anlamsız tepkisi, Arda'nın gözyaşları ve Jo'ya gösterilen sabırsız tepkiler maça daha bir damga vurdu oyundan ziyade ve gözlemleyebildiğim kadarıyla Galatasaray ilk defa "oynamadan" kazandı Rijkaard yönetiminde... Lucas Neill'in "Kewell'ı unutun yeni bir Avusturyalınız var" mealindeki golü de bonus oldu...

Diyarbakır ha düştü ha düşecek, git gide moraller sıfırlanıyor Sivasspor puan kazandıkça Diyarbakır kaybediyor, düşme hattında Denizlispor bile daha fazla düşmemek için mücadele ediyor...

Maç 4-1, goller Baros (3), Neill [GS] Bebbe [DS]

Derbi?

Beşiktaş - Trabzon maçı derbiden ziyade bir orta sıra takımları mücadelesi gibiydi. Umut Bulut'un Gençlerbirliği'nin Nijeryalı forvetleri gibi oynadığı maçta Beşiktaş hücum hattı da Denizlispor hücum hattını aratmadı...

Genel olarak baktığımızda Beşiktaş puan kaybetmemek için güvenli bir oyun sistemini tercih etti, Trabzon ise bastıran taraftı lakin kadro derinliğinin olmaması ve ilk 11'deki oyuncuların anlamsızlığı puan kaybına neden oldu.

Gelecek haftalar için bakarsak; Trabzonspor alttan gelen rakiplerinden uzaklaşmak için strese girmezse, başarır. Beşiktaş ise üstteki puan farklarını önemsemezse sanırım ilk ikide bitirebilir. Ama bunu yapabilirler mi, bilmiyorum. İlk beşteki üç Türk teknik direktörün ikisi onlarda... Bakalım hep konuşulan "yabancılar bizden kötü" geyiği ne kadar doğru?

Golsüz eşitlikle biten bir diğer maçtı bu derbi...

Bir Belediye Klasiği

Geçen sezonki son altı maçın beşini kazanan İBB, gene seriye bağlamış durumda; peş peşe üçüncü maçını da kazandı... Önce lideri yenen İBB bir sonraki maçta son sıradaki Denizli'yi geriden gelip devirmişti. Bu sefer orta sıra takımlarından Antalya'ya konuk oldular, öne geçip beraberliğe düştükleri maçta strese girmemenin ödülünü üç yerli oyuncusunun attığı üç golle aldılar.

Tevfik Köse U-17 takımından hocası olan Abdullah Avcı'nın ellerinde yeniden doğuyor, erken bir geri dönüş izliyoruz kariyer olarak. Daha çok genç, hatalarını anlamışa benziyor. Kazanan Türk futbolu, kazanan güzel futbol... İskender Alın Fenerbahçe'den sonra Antalya'ya da gol attı, Fenerbahçe alt yapısının son beş yılda çıkardığı iyi oyunculardan birisi. Ki ne kadar az iyi oyuncu çıkardığı da malumunuz... Kaleci Hasagiç şike şöylentilerinden arınmış bir rahatlık sergiledi, takımına güven verdi. Aranan kalecilerden birisi olmalı, adını da temizlerse ne ala!

Antalyaspor küme düşme hattından uzak olmanın rahatlığıyla puanları saçmaya devam ediyor. Hiçbir zaman küme düşme tehlikesi yaşamazsa yeni bir Ankaragücü doğuyor olabilir. Asla lige renk katmayan, oynadığı üç maçta çok iyi oynayıp gerisinde "yatan" bir takım olacaksa, sorgulanması gereken isim ilk olarak Mehmet Özdilek olmalıdır...

3-1 : Tevfik, Ali, İskender [İBB] Yalçın [AS]

Diren, Diren, Diren!

Geçtiğimiz sene Angelov'un gol attığı bütün maçları kazanmıştı Denizlispor. Bu sezon ise hali ortada ama bence kırılma maçı birinci devredeki Galatasaray mücadelesi. O maçta da Angelov gol atmıştı lakin Denizli üzülen taraf olmuştu... "Angelov sihri" geç de olsa geri döndü; 90'da attıkları golle 1-0 gibi bir skorla üç puanı cebe koyan taraf oldu Denizlispor Es-Es karşısında...

Eskişehir tutuk. Hem de çok tutuk. Zaman zaman güzel çıkışlar yapabiliyor lakin bu bariz; tutuk. Azıcık direnen bir rakip karşısında son dakikalarda da olsa dağılabiliyorlar. Rıza Çalımbay'ın psikolojik bir savaş içinde olduğu malum. Taraftarın birkaç hafta önceki "Çalımbay istifa" tepkisi anlamsız bir şekilde kendilerini vurdu. Bir an önce güven tazeletmeleri lazım... Hazır Ankaragücü maçına seyirci götürülmeyecekken, antremanlarda desteklerini sürdürmeliler...

Bu esnada kısa bir vurgu yapmak istiyorum; deplasmana taraftar götürülmeme kararı tam bir fiyaskodur, hangi takım için olursa olsun. Bu demektir ki; "Ben, TFF, sana can güvenliği vaad etmiyorum arkadaşım!" ve bu karar bizzat federasyondan çıkıyor... İlginç...

Denizlispor mücadeleci bir görünüm içinde, Diyarbakır puanları böyle saçtıkça üç hafta sonra üç basamak birden üst sıraya çıkabilirler. Angelov gibi direnişçi oyuncuların varlığı biraz olsun işe yarayabiliyor...

1-0 biten maçın tek golü, Angelov'dan geldi...

Kral ve Yardakçıları

Ligin gol kralı Makukula'nın da gol attığı maçta dört golün üçünü sarı kırmızılı ekip atarken, maç 2-2 bitiyordu ve hayır, kendi kalesine gol atan bu kez Makukula değildi... İki penaltı golünün de izlendiği maçta "gülen" taraf Sivas oldu.

Cangele Sakarya dönemindeki güzel oyununu tekrarlarken asist haricinde bir de gol atabildiğini gösterdi. Özlemiştik... Devre ise Aydın Toscalı'nın kendi kalesine attığı golle biterken, Makukula ikinci yarıda bir daha öne geçirdi takımı ancak bir penaltıyla durum değişti...

Cangele'nin skora katkı yapmak için çok uğraştığı maçta bir de son dakikalarda Makukula'nın gol kaçırması kaybedeni belirliyordu aslında... İstediğini alan taraf kırmızı beyazlı Sivasspor idi...

Sivas düşmemek için çok uğraşıyor, ilk zamanlardaki dirençsiz halinden pek eser yok. Güzel oyundan hala eser yok ama Fikret Ünsal gibi bir yöneticinin olduğu takıma bu çok bile...

Kayserispor Avrupa şansını kaçırdığı bir diğer yılı daha izletti bize; ne zaman gideceksiniz?

2-2 biten maçta Cangele(Pen), Makukula [KS] Aydın Toscalı (KK), Mehmet Yıldız (Pen) [SS]

Aboneyim Abone

Manisa'nın son haftalardaki alışıldığı üzre beraberlik aldığı ve bunu golsüz başardığı maçta Gaziantep düşme tehlikesi olmayan bir Anadolu takımının yapabileceği her şeyi yapıp goller kaçırdı, laubali bir oyun sergiledi... Olcan ve Jorginho hariç pek oynayan yoktu diyebiliriz...

Manisa zor bir takım. Kadrosu zor, oyunu zor. Derinlik yok. Simpson da olmasa adam gibi bir yabancısı yok. Ofsaytten doğmuş Isaac'ten gol beklemek, artık eskiyen bir taktik. Manisa'da taraftarlarda çatlak sesler baş verdi. Ama hala statlarını pek doldurdukları söylenemez...

Bu maçın ilginç bir tarafı da bir sonraki hafta ilk üçteki iki takımla maç yapacak olan takımların karşılaşmasıydı; Manisaspor evinde Galatasaray'ı ağırlayacak, Antep ise deplasmanda Bursa'ya gidecek... Antep kendisi gibi oynarsa Bursa'ya ciddi manada fark atar. Manisa ise ilk devredeki gibi oynarsa Galatasaray karşısında beraberliği bile kurtaramaz...

Bir Galibiyetin Kırk Yıl Hatrı Var

Kırk yıllık aradan sonra ilk defa Ankaragücü karşısında puan kaybetmedi Kasımpaşa ve iki net golle rakibini yendi. İşin ilginç tarafı da kırk yıl önceki maçta da skor 2-0'dı... Kırk yıllık bir galibiyet, her takıma nasip olmaz...

Cenk İşler'in gollerine devam ettiği maçta orta ayar bir isim olan Şahin'in de gol atması gelecek sene için güzel bir görüntü; Yılmaz Vural'ın maç sonrası açıklamaları ise her zamanki gibi gülümseten cinsten. Sormak lazım Yılmaz Hoca'ya; Türkiye'nin Barcelona'sı Kasımpaşa ise, Real Madrid'i kim?

Ankaragücü düşme hattından uzaklaştıkça kendi kimliğine döndü. Puan saçan, varlık gösteremeyen anlamsız maçların öznesi Ankaragücü, geri geldi. Seneye ne yapacaklarını planlamaktan boş geçirdikleri sezonlar listesine bir çentik daha attılar, bu kadroyla da bunu yaptılar ya; pes doğrusu!

Cenk İşler ve Şahin'in gol attığı maçı 2-0 kazandı Kasımpaşa.

Ayrıca Türkiye futbol tarihinde ilk defa bir hakem Bank Asya Ligi'nde maç yönetmeden Süper Lig'de maç yönetti. Birinci hakemin sakatlanmasıyla yerine geçen dördüncü hakem, TFF'yi zora sokacak gibi... Üstelik net de bir penaltıyı atladı...

Haftanın Şey'leri

...oyuncusu | Milan Baros : Attığı üç golle 13 maçta dokuzuncu golünü attı, her maça ilk 11'de başlayan Guiza'yı yakaladı, güven tazeledi...

...maçı | Gençlerbirliği 0 Bursaspor 0 : Şampiyonluğa giden her Anadolu takımının yaptığı hatayı yaparak "oynayan" rakibini küçük düşüren hakaretler yağdıran Bursa seyircisinin liderliği ne kadar hak ettiğini sorgulattı bizlere. Ve puan farkını azalttı bittabi...

...balonu| Es-Es : Düşme hattındaki rakibine son dakika golüyle üç puanı hediye etti, ilk beş yolunda ciddi puan kaybı yaşadı...

Git Jo!

http://www.sanalworld.net/haber/wp-content/uploads/2010/01/jo.jpg

Daha gugılda aratınca GS formalı resmi çıkmayan adamı ıslıklayan taraftar, senin taraftarın olamaz, git Jo.

Süper Lig'de Haftanın Panoraması



Turkcell Süper Lig'in 28. haftasında 18 tane golün bulunduğu 8 maç neticesinde, lider Bursaspor tartışmalı bir şekilde de olsa geri düştüğü maçı çevirirken Galatasaray dakika doksan artılarda deplasman fobisini hortlatarak çok kıymetli iki puanı Sivas'ın zeminlerine gömüyordu... Fenerbahçe ligde geç de olsa Kayseri karşısında ayarı tutturduğunu gösterirken, çok eksikli Beşiktaş garanti oyun yerine "tavşan"ı tercih edince deplasmanda Ankaragücü'yle yemişemiyordu...

Hakemlerin çok tartışıldığı bu hafta neticesinde bazı kulis iddialarına göre MHK başkanı Sarvan'ın görevden alınacağı dillerde gezinir oldu, ligimiz için doğrusu neyse o olmalı diye düşünüyorum, nacizane...

Büyükşehir Çalışıyor

Bursa'nın ardından Denizli'yi de üstelik ilk yarısını 1-0 geride kapattığı maçta üç gol birden bulup gayet net bir skorla geçen İBB geçen yıl da son beş maçı kazanmıştı, sanırım bir deja vu etkisi peşindeler... Denizlispor için ne desek boş, öne geçtiği maçta cesur bir oyun oynadılar ve kaybettiler. Bu saatten sonra PAF takımla çıkarlarsa gelecek seneye de yatırım yapmış olacaklar. Bence düşünmeliler... Tabi bay çantacı Ali İpek buna ne kadar müsaade eder, orası tam bir muamma!

İBB, Abdullah Avcı'nın ikinci yarı oyuna aldığı Tevfik - İbrahim ikilisiyle maçı çevirmeyi başarırken maç sonrası hedeflerini de birinci ağızdan dinledik: İlk beş! Sansasyonel belki, ama neden olmasın?

Denizlispor hala matematik olarak düşmüş sayılmıyor, oyuncular çabalıyor bir şeyler yapmaya çalışıyor, başlarındaki teknik direktör de (Hakan Kutlu) genç bir isim, güvenini kırmamak lazım... Ama bir deyim vardır; ne kadar ekmek o kadar köfte. Denizlispor alt yapısından son beş yılda kaç oyuncu çıkmış, bunu incelemek şart...

100 Hakemin 99'u...

"... penaltı verirdi, bu hakem vermemiş helal olsun" diyerek Rıdvan Dilmen'in yorumladığı pozisyonun öznesi olan maç, Ankara'nın en ücra tepesinde oynanan Ankaragücü - Beşiktaş maçıydı. Ankaragüçlü Vassel, bir dönem pek meşhur olan blogunda yazdığı "Alışamama sendromunu" aşmış gibi görünerek Arif Erdem'i kıskandıracak bir profesyonellikle kendisini yere doğru süzüyordu... Hakem devam diyor, Ankaragücü çıldırıyordu... Ankaragücü'nün iki golü de ofsayt gerekçesiyle verilemezken, Bursaspor'un kalecisinden daha az gol atmış forvet oyuncularıyla kurulu Beşiktaş forvet hattından da ses çıkmıyordu...

Ankaragücü, bir dönemki sallantıları atlatmış gibi; ancak hala kadro sıkıntılarını çözemediler. Kadro o kadar çok ki, uyum sorunu mecburen oluyor. Misal, bir Konate bir Meye kötü oyuncu değil ancak Lemerre'ye de hak vermek lazım, Vassel gibi bir "süper star" dururken kim takar çömez Konate'yi? Gelecek sene 100. yılını kutlayacak olan köklü camia, sanırım şimdiden hazırlıklara başlamıştır. Gidecek - gelecek listesi ellerde olmalı... Ve sanırım "her devrin adamı" Hürriyet ve Mehmet Çakır gibi oyuncular dururken, gerçek Ankaragüçlü Metin Akan gibiler takımdan revizyon başlığıyla uzaklaştırılacaktır... Yazık olacaktır...

Beşiktaş'ta Denizli, akıl almaz bir teknik direktörlük sergiliyor, maçtan sonra kehanetlerini sıralaması ise beni korkuttu; bu adam ne derse çıkıyor, bir bildiği olmasa konuşmaz... Beşiktaş süpriz peşinde ama o süprize kavuşuncaya kadar bu oyunla ellerinde taraftar kalırsa tabii... Tabii bir de maçtan sonra Bursaspor diye bağıran Ankaragüçlüleri federasyona şikayet eden bir anlayış varken, taraftarı ne kadar hak ettikleri de ayrı bir sual konusu...

Timsah

Timsah yürüyüşünü gene izlediğimiz maçta, tartışmalı bir penaltı golüyle Ivankov Bursa kariyerindeki sekizinci golüne imza atarken erken yediği golü de dengeliyordu... Ivankov gibi bir kaleciden bence milli takımlar bazında eğitmen sıfatıyla öğrenilecek çok şey olmalı, federasyon Bursaspor'u izliyorsa, Ivankov'u da iyi incelemeli derim ben.

Bursaspor ise, ilk altıya baktığımızda en atak oynayan ve oyunun adı "futbol"sa ve futbol'un şartları var ise, bu şartları en doğru yerine getiren takım olarak liderliği ak sütü gibi hak ediyor...
Ancak maçtan sonra da rakibin motivasyonunu sorgulayan demeçler vermek, ne yazık ki "sen de herkes gibisin" dedirtiyor, çıkıp topunu oynarsan kimsenin "motivasyonu" umrunda olmaz...

Rakipleri Antalya'ya gelecek olursak, orta halli bir kadro olarak ellerinden geleni yaptıklarını söylememiz lazım. Çoğu Anadolu takımından ayrılan bir yön olarak sessiz ve sakin bir taraftarı ve -deniz etkisinden midir nedir- sakin bir şehri var. Bunun avantajını iyi kullanıyorlar ama potansiyelleri bu değil...

Ankara Havası

Diyarbakır'ın cezası nedeniyle Ankara'da oynadığı maçta 1. dakikada sakar forvet Bebbe'nin attığı golle öne geçmesine, Jorginho iki golle karşılık veriyor ve Erman da 2 golün üstüne cila çekerek skoru belirliyordu...

Jorginho'nun performansı, şaşılacak bir durum değil, takip edenler bilirler sık sık dikkat çeken bir oyuncu olduğunu belirtiyordum, seneye de Antep'te kalırsa çok daha dikkat çekeceğine ve çok daha can yakacağına eminim...

Gaziantep geçen sezonu bir türlü yakalayamadı, işin aslı 4-3'lük meşhur Fener maçından beri hala eskiyi arıyor... Dilerim, bu yolda iyi kadrolara sahip olmanın da ekmeğini yemeği öğrenir...

Diyarbakır ise, cezasını çekerken puanlarını da saçmaya devam ediyor. İki puanlık bir fark var, rakibi de Sivas. Sanırım bu kaybettiklerini çok arayacak.

Güney'de Türk Ekolü

Sadece iki yabancıyla çıktığı maçta güçlü rakibine karşı dirençli bir oyun ortaya koyan Manisaspor hala Isaac'ten medet ummakta inat ederken en az gol atan Süper Lig takımı olarak dikkat çekiyor... Ve tabii, topladığı 11 beraberlik de cabası...

Gençlerbirliği ise atak bir oyun oynarken kontrolü de elden bırakmamanın ödülü olarak deplasmandan bir puanı alıp döndü diyebiliyoruz. Ancak eldeki kadronun git gide gerilemesi, yıllar önce Avrupa'da fırtınalar estiren Gençlerbirliği ekolünü anımsatmıyor değil... İki yıl evvel Mehmet Çakır'ı belediyeden tapu alabilmek için Ankaraspor'a verdiklerinden beri yaşadıkları kan kaybı, hesap edilemez bir boyuta geldi... Sanıyorum ki İlhan Cavcav da şike soruşturmalarını karıştırmak haricindeki zamanlarında takımının kadrosu konusunda bir şeyler düşünüyordur...

Manisaspor kümede kalmak için oynuyor, ki en doğrusu da bu. Lige yükselir yükselmez yaşadıkları hedef yanlışlığı nedeniyle az kalsın düşüyorlardı, şimdi garanti oyun peşindeler. Sanırım bu da gelecek güzel günlerin habercisi...

Es-Es & Paşa

Eskişehirspor, tarihinde ilk resmi maçını oynadığı "kardeş" rakibi Kasımpaşa'yı ağırladığı maçta kalesinde çok badire atlatıp iki golle maçtan galip ayrılırken, tribünler özlenen güzellikleri sergiledi...

Es-Es'te forvet hattı çok tutukken, Kasımpaşa orta sahası "error" vermeye devam ediyordu. Yılmaz Vural'ın çok direnç kattığı Kasımpaşa seneye ilk beşte İBB ve Kayseri gibi rakiplerle kapışacak gibi görünüyor...

Eskişehirspor yaptığı doğru ve isabetli transferlerin ödülünü alırken bilhassa Galatasaray orijinli Aydın ve Ümit Karan'ın takıma yaptığı katkı muazzam. İkinci gole imza atan Erkan Zengin de Beşiktaş apoletli bir isim... Rıza Çalımbay'ın oyuncu takip sistemi, iyi incelenmeli...

Kanarya'nın Kanatları

Kanat hücumlarını fazla izleyemediğimiz Fenerbahçe'nin Gökhan Gönül - Özer Hurmacı ikilisiyle kanatlardan Kayseri'yi yıktığı maçta futboldaki 15. yılını dolduran Alex'in ofsayttan attığı gole Lugano'nun golü de eşlik edince güzel oyun - güzel skor ikilisi dengeleniyordu ve Fenerbahçe hem alttaki rakipleriyle arayı açarken Bursa'ya da rahat olmaması için işaret yolluyordu.

Makukula - Cangele ikilisinin "büyük" rakipler karşısında yaşadığı bir tutukluk var, bu sanırım Guiza'nın stresli maçlarda gol bulamazken şampiyonluk matematiksel olarak imkansızlaşınca gol krallığında oynaması gibi bir durum. Kayseri güzel bir kadroya sahip, seneye Tolunay Hocada bırakınca yerine gelecek olan ismin, bu kadroyu kaldırabilecek bir isim olması lazım ve gündemde Fenerbahçe'deki görevini bırakacığı konuşulan Aykut Kocaman, ideal bir teknik patron olabilir...

Fenerbahçe lige asılmış durumda, ola ki Türkiye Kupası'nda bir kez daha makus talihlerine kaybederlerse, Galatasaray'ın düştüğü duruma düşmemek için çabalıyor olmalılar. Üç İstanbul takımı arasında en çalkantılı günler geçiren ekip olmasına karşın mücadelesi, takdire şayan...

Sivas Fobisi

Galatasaray geçen yıl Türkiye Kupası'nda elendiği rakibi yüzünden bu sefer de TSL'den oldu... Aykut Erçetin'in iyi bir performans gösterdiği maçta orta sahanın tutukluğu, rakibin de işine yaradı ve klasik "Aykut şanssızlığı" doksanıncı dakikada kendisi gösterdi...

Sarı kırmızılı takımda medya tamamen köstek durumda, "ağır toplar" olarak bilinen isimlerin anti Galatasaraylılığına bir de ırkçı medya mensupları eklenince, rakipler sadece 16 süper lig takımı olarak kalmadı... Öyle ya, Fenerbahçe'nin yapay şişirilmesini dengelemek için yapay yergiler de lazım, Türk medyasının besin kaynağı da bu değil midir ki?

Sivasspor güçlü(?) rakibinden bir puanı kopardı, altın değerinde bu puan, onları kümede tutabilir ama hala eski halinden uzak bir Sivas izliyoruz. Geçen yılki dirençlerini ve inançlarını kaybetmiş gibiler ve evet, sayın Fikret Ünsal'a ithafen "kız gibi oynuyorlar"...

Haftanın "Şey"leri

... takımı | Fenerbahçe

Her haliyle organize bir takım imajı çizen Fenerbahçe, kendisini çok da yormadan üç kıymetli puan alıp liderlik yarışını son haftaya kadar sürdüreceğini gösterdi...

... oyuncusu | İlker Avcıbay

Manisaspor küme düşmüyorsa, bunu kalecilerinin performansına da bağlamalılar, kritik maçta güçlü rakibine karşı yaptığı şık kurtarışlarla bir puanın mimarı olan İlker, seneye kendisini geliştirirse Manisa da çok daha yukarılarda olacaktır...



... maçı | Bursaspor 2 - Antalyaspor 1

Antalyaspor'un "otuz santim" tartışmasının gölgelediği bir şey varsa, o da inanan bir takımdır. Tabii Ertuğrul Sağlam'ın soyadına zıt duran talihsiz demecini de hesaba katmamamız lazım...

... balonu | Galatasaray

Bu kadroyla bir de Avrupa'ya gidilemezse, sanıyorum değil Seyrantepe, Nou Camp'ta maça çıkılsa gene değişecek pek bir şey olmaz...

Türk Futbolunun Profesyonellik Fobisi

Ödümüz kopuyor profesyonel anlayışa geçeceğiz diye. Çağ atlarız mazaallah!

Vakt-i zamanında bir dergi araştırmıştı; 18 Süper Lig takımının altısının web sitesi yoktu, kalan on ikinin de dördününki güncel değildi, üç sezon evvelki oyuncular hala kadroda görünüyordu... E zaten dört takım da "dört büyük", mecburen aktif olmak zorunda... Kaldı mı dört?

Bugün Türk futbolunda bir internet anlayışı varsa, o günkü o dört takım sayesindedir diyecektim ki, bir Süper Lig kulübünün "geçici" ibaresiyle yayına soktuğu güncellenme çabası içindeki web sayfasını görünce sözümü geri almak zorunda kaldım.

Korkuyoruz. İtiraf edelim bunu kendimize, bir takım çok ilerleyecek diye ödümüz kopuyor.

2000'li yıllarda Galatasaray'ın ilerleyişini durdurmak için Fenerbahçe medyası türetilmişti. Ha keza, sürekli bir anti Beşiktaşçılık oynayanlar da var... Ne için? "Güç dengesi", hani şu malum fıkradaki gibi; cehennemde başında zebani durmayan tek kazan Türklerin kazanıymış ya hani, geri ittirilmelerine gerek olmuyormuş yukarı çıkanı aşağıdakiler çekiyormuş... O hesap...

Bir takım ilerliyorsa, durdurulur. İki çalım atana üçüncüyü attırmıcan yeğen, zihniyeti budur. Üç klansman aşağıdaki Zonguldakspor'a maddi yardım eden Gaziantep başkanının, kendisiyle aynı ligdeki Kocaelispor'a, Rize'ye yardım etmeyişinin sebebi de tam olarak budur.

Ha, ama biz müstehakız diye bunu peşinen kabul edeceksek, daha da bir şey söylemeye gerek yok. Fenerbahçe Avrupa'da tur atlarken korkuyoruz aynı başarıyı Gençlerbirliği gösterince ayakta alkışlıyoruz, neden? Çünkü korkuyoruz. Gençlerbirliği sıklet olarak daha düşük duruyor üç İstanbulludan, o yüzden ayar tutmuyor. Ancak üç İstanbullu arasındaki ölecekse su vermem durumu da, göz korkutuyor...

Sonuç ortada; yedi gün yirmi dört saat etkili "koruma", mart ayı itibariyle Avrupa kupalarında sıfır takım, tek ölçüt Avrupa mı o da tartışılır muhakkak. Türkiye Kupası'nı ele alalım; yarı final itibariyle dört takımdan sadece birisi İstanbullu. Çeyrek'te ise, İBB hariç bir de Galatasaray vardı. Art niyetsiz olan kazandı, üç kağıt çevirmeyen kazandı, kuyu kazmayan ve Antalya kazandı.

Oyak reklamı gibi işte futbol, "iyiler her zaman kazanır", kaypak bir şekilde her golden sonra çıkıyor olsa da, ki futbol iyilerin her zaman gol atmadığı bir oyun olsa da, haklılık payı var. Siz deneyin, bugün yanılsanız da bir gün haklı çıkacaksınız...