üst ligler etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
üst ligler etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Bebelere Balon

Sahaya atılan balonlar yüzünden gol yiyen takımlar, balon patlatan yardımcısı yüzünden kalp krizi geçirme riski yaşayan efsaneler... Evet, dünyanın en "balon" ligini izliyorsunuz: Premier Leauge!

http://www.smh.com.au/ffximage/2008/01/28/sheffieldunited_wideweb__470x302,0.jpg

http://img.thesun.co.uk/multimedia/archive/00910/BALLOON_910655a.jpg

http://i.ytimg.com/vi/o4cpOpvoWgM/0.jpg

Cesur Yürekler

Futbolda “tekmeye kafa uzatmak”, “vücudunu siper etmek” gibi cesurluk göstergesi pek çok deyiş vardır ancak bana göre asıl cesaret en kritik anlarda karizmayı düşünmeden görev almaktır.

Tarih de, pek çok kereler bu cesur yürekleri haklı çıkarmıştır: Kalecisiz kalan bir takımda kurtarıcı rolü üstlenen futbolcuları…

İlk akla gelen meşhur 4-3′lük maçın “panteri” ve daha önceden de bir hentbol geçmişi olduğu için gönül rahatlığıyla kaleye geçebilen Beşiktaşlı Pancu

Pancu kalede

Alex gibi bir duran topçunun penaltısında doğru köşeye uzanan ancak topu ellerinden kaçıran lakin sonradan gelen pozisyonlarda kaleyi sağlama aldığını kanıtlayan bir performans göstermişti maçın son sekiz dakikasında…

Beşiktaş’tan girdik, gene oradan devam edelim…

Bobo kalede

Bir başka maçta da Bobo kaleye geçmiş. Gene bir son on dakikada, Trabzonspor karşısında kırmızı kart gören Rüştü’nün yerine kaleye geçen Bobo maçın 3-2 bitmesindeki en büyük etken olarak gösterilebilir. 2-0 geriden gelen Beşiktaş’ta üçüncü golü atan ismin de Bobo olması, maçı yıldızını da kolayca belirlememizi sağlamıştı…

Aynı şekilde “gol atıp gol kurtaran” kaleci-oyuncu örneği de eski Trabzonlu Ali Yavuz da vardır. 75/76 sezonunda deplasmanda Ankaragücü’ne bir gol atan Ali Yavuz, kaleci Şenol Güneş’in Erman Toroğlu ile çarpışarak sakatlanması ve oyuncu değişiklik hakkının tükenmesi nedeniyle kaleye geçer ve gol yemez. Skor da 1-0 olarak tescil edilir.

Tuncay Şanlı kalede

Bir de Fenerbahçe semalarında var bir “cesur yürek”. Futbolda olduğu kadar basketbolda da güçlü bir tarzı olan “Sinyor” Can Bartu‘nun 1958′de üstelik Romanya karşısındaki milli maçta 2-0 giderken Turgay Şeren’in sakatlanmasıyla kaleye geçmesi ancak bir gol yemesine rağmen maçın 2-1 bitmesi arşivlerde yer bulmuştur…

Bir diğer millî kaleci-oyuncumuz ise, Euro 2008′in tek gol yemeyen kalecisi Tuncay Şanlı olurken, şans eseri maç penaltılara gitmemiş ve maçtan geriye de Tuncay’ın kaleye geçerken okuduğu dua kalmıştır…

Peki bizde bile bu kadar çok, yurt dışında durum nedir?

Basel - Lyon maçında 2-2′lik giden skor esnasında Basel kalecisinin penaltı yaptırıp kırmızı kart görmesi sonucu kaleye geçen golcü futbolcuMladen Cetric‘in penaltıyı kurtarması efsaneleşmiş bir andır mesela…

2006 yılındaki bir maçta da Sheffield United kendisinden beklenmeyecek bir şekilde iyi oynayarak Arsenal karşısında 1-0 öne geçmiştir… Ancak Sheffield teknik direktörü Neil Warnock‘un sezon başında aldığı kararla beş yedek oyuncusunun arasında kaleci kontenjanı açmaması ve antremanların bir bölümünde futbolcularını kaleci antrenörüne emanet etmesi meyvesini verir: 61. dakikada kaleye geçen Michael Tonge yıldızlaşır ve “yıldız”lara gol fırsatı vermez…

Cech ve Terry

Gene İngiltere’de, Reading - Chelsea maçında beşinci dakikada as kaleci Cech‘in, bitime beş dakika kala da yedeği Cudiccini’nin sakatlanması sonucu kaleye geçen kaptan Terry maçı gol yemeden tamamlayarak gemisini kurtaran kaptan olup çıkar…

Tabii bir de 65 dakika boyunca gol yemeyen “efsane” Lorient oyuncusuUlrich Le Pen‘i de anmasak olmaz… Maçta dillere destan bir performans göstererek Valenciennes’in 1-0 mağlup edilmesinde doğrudan pay oynayan 33′lük yıldız için futbol bambaşka boyutlardadır o maçta… Öyle ya, futbolunu bir üst kademeye çıkarmış ve “cesur yürek”liğe terfi etmiştir…

Semalarımızda daha fazla cesur yürek görme ümidiyle yazıyı sonlandırırken, Eduardo Galeano‘nun “kaleci” tarifiyle sizi baş başa bırakmak isterim…

“Ona file bekçisi dendiği de olur. Aslında kader kurbanı, mahkum ya da şamar oğlanı da denebilirdi. Onun bastığı yerde bir daha çim çıkmadığı da söylenir.
O yapayalnızdır. Oyunu hep uzaktan izler. Hedef mekandan ayrılmaksızın üç direğin arasında idamını bekler. Eskiden hakem gibi, siyahlara bürünürlerdi. Artık hakemler kara karga kıyafetiyle çıkmıyor sahaya, kaleciler de renkli fantezilerle süslüyorlar yalnızlıklarını.
O gol atmaz. Onun varoluş nedeni gol atılmasını engellemektir. Gol futbolun bayramıdır, golcü mutluluklar yaratır; kaleci ise bozguncudur, oyunbozandır.
Sırtında bir numaralı formayı taşır. İlk ödüllendirilen asla o olmaz. O her zaman ilk suçludur. Kaleci her zaman suçludur. Suçu olmasa da fatura ona çıkarılır. Oyunculardan biri on kusurlu hareketten birini yaptığında ceza yine ona verilir: Bomboş alanın ortasında, celladıyla baş başa kalır.
Takımların kötü olduğu günlerde de kabak onların başına patlar, şut sağanağı altında başkalarının günahlarını çekerler. Öbür futbolcular bir ya da birkaç kez affedilmez hata yapabilirler; ama her zaman milimetrik bir pasla, güzel bir çalımla ya da isabetli bir şutla kendilerini affettirebilirler.
Onun böyle bir olanağı yoktur. Seyirci kaleciyi affetmez. Yanlış mı çıktı? Bacak arası mı yedi? Top elinden mi kaydı? Çelik parmaklar pamuğa mı dönüştü? Kaleci bir tek hatasıyla maçı mahvedebilir, bir şampiyona onun yanlışıyla kaybedilebilir. İşte o zaman seyirci kitlesi onun tüm başarılarını unutuverir ve onu günah keçisi olarak ilan eder. Kara talihi ömrünün sonuna dek onu terk etmeyecektir.”

Trabzonspor İngiltere'dir!



İngiltere Milli Futbol Takımı, 1966 yılında Dünya Kupası'nı kazandı. O günden beri değil final oynamak, yarı finali zor gördü...

Taraftar konusunda ise en sert takımlardan birisidir. Holiganizmi dillere destandır. İçer içer statta olay çıkarırlar... Yıllar boyunca men edilenleri vardır aralarında...

Oyuncu olarak baktığımızda...

Ulusal liglere yayılmış birçok oyuncusu olmasına karşın, tek bir takım halinde asla organize iş yapamazlar.

Çok iyi müdafaa oyuncuları vardır, orta sahada birey bazında çok kabiliyetli elemanları vardır ancak forveti bir türlü "olduramazlar". Kalecileri ise hep orta bazda seyreder...

Basın ise çok sert ve anlık tepkiler verir. Her sene aynı manşetler, her kupada aynı tepkiler... İki Dünya Kupası'nda da birinde Beckham, diğerinde Rooney kırmızı kart görüp de akabinde İngiltere yenilince aynı manşet attılar: "On Aslan Yürek ve Bir Aptal Çocuk"

Teknik direktörler genelde kaliteli olur, ancak takımın kaderinde "kaybedenlik" vardır; bir türlü olmaz...

------

Size bu portre bir Süper Lig takımını çağrıştırmadı mı?

Saldırsanaaaa Saldırsanaaaa

Ali Sami Yen'deki namağlubiyet serim devam ederken, ikinci derbi galibiyetimi de gördüm!


İlki 4-2'lik Beşiktaş maçıydı geçen yılki...

Alnımızın akıyla 4-3 ayrıldık stattan, geriye şu satırlar kaldı:

# Arda. Kötünün de ötesiydi. Çok ama çok kötü oynadı. Golü de nazar boncuğu sayalım diyeceğim, diyemiyorum. Keza Baros da mücadele etmekten çok uzaktı ama gol attı. İlginç. Ha, bir de tv başında izleyip de "Ayyy kaptan ya, süpper oynuyooo kızıııım XD" tarzı yorum yapan arkadaşları yeşil sahalarda da görmek isteriz.

# Abdul Kader Keitaaaaaaa.... Daha ne denebilir ki? Zamanında Juninho gelseydi takım ona odaklı olacaktı, birkaç yıl sonra Keita geldi, takımı adam etti. O nasıl bir top hakimiyetidir, o nasıl çalımlardır? Mükemmel üstüydü bugün.

# Kewell. İlk dakikalardaki kaçırdığı golün aynısını atarak hatasını telafi ettirdi, gene kendi performansındaydı, gene günündeydi. Toparlandığını gösterdi...

# Leo Franco. Nedir derdin arkadaş? Nedir? Niye "Bana aşırtmadan gol atın" dercesine kaleyi boşaltıyorsun? Bire birlerde neden etkisizsin? Hava mı yaramadı, su mu? Sabah izlediğim Güngören Belediye - Körfez Belediye maçındaki Körfez'in kalecisi bile dört net kurtarış yaptı, illa böyle acı mı konuşalım Leo?

# Defans Hattı. Olmuyor, olamıyor. Bu nasıl bir defans hattı, sürünüyor. Gene Körfez Belediye'den örnek vereceğim, adamlar nasıl başarmışlarsa hem atak yapan hem de kademeye giren defans yaratmışlar. Yaa yaa... Üçüncü ligde oynuyorlar lan! Gidin izleyin, örnek alın...

# Tribünler. Olympiakos maçından beri en dolu tribündü yanılmıyorsam. İğne atsan havada kalır denecek cinstendi ve desteklemeyi bir dakika bile bırakmadık. Güzel bir pazar günüydü. Güzel goller izledik.

# Trabzon tarafı. "Gelin olmuş gidiyorsun" şarkısını hediye ettiğim taraf. Gene maçtan sonra "temiz lig bik bik bik"lerine başladılar. Geçen yılki Beşiktaş ve sondan ikinci haftadaki Kocaelispor maçlarında yerde yatmaktan oynayamadıklarını, oynamaya çalışınca da ayakta duramadıklarını unutan vatandaşlar. Yapmayın. Etmeyin. Komik olmayın. İlk golünüz balık, üçüncü golünüz balık, hala da "bik bik" nedir lan alıp veremediğiniz? İlk dakikalarda biz kaçırdık, son dakikalarda siz!

# Fenerbahçe. Fenerbahçe'nin 2-1 mağlup olduğu haberi, kendileri gelmeden İstanbul'a geldi. Bu da Galatasaray'ın maça stresli ama baskılı başlamasına neden oldu. İlk beş dakikada üç gol kaçıran Galatasaray emeklerinin karşılığını taraftarına saç baş yoldurtarak da olsa bir hayli güzel verdi. Puan farkı 2'ye indi, derbinin önemi arttı. Fener 17'de 17 yapar diyenlere de iyi kapak oldu.

# Hagi. Stattaymış! Haberimiz yoktu, haberimiz olsa oley çektirirdik ona da...

Süper Lig'de Haftanın Panoraması


Süper Lig'in 8. haftası, 16 gole sahne olurken ilginç de bir istatistik vardı; namağlup takımlardan bir tek Fenerbahçe ünvanını korurken, nagalip takımlardan da Sivas şanssızlığını kırıyordu.

Beşiktaş'ın 8 milyon euro ödendiği söylenen "flaş" transferi Tabata, can çekişen Denizlispor'a attığı golle siyah-beyaz formayla ilk golünü atarken, asıl şok Ankara'da yaşanıyordu. Namağlup takımlardan Galatasaray, 82,88 ve 89. dakikalarda yediği gollerle 19 Mayıs Stadı'ndan boynu bükük ayrılıyordu...

Namağlup takımlardan diğeri olan Es-Es ise, son haftaların formda ismi Ariza Makukula'yı durduramayarak kendi sahasında 1-0 mağlup oluyordu...

Yükselişe geçmeye hazırlanan Trabzon ve Diyarbakır frenlenirken, Diyarbakır'ın yediği üçüncü gol de Türkiye'de atılan en ilginç gollerden birisi oluyordu...

Haftanın şoku ise, 2-0 galip geldiği halde sözünde duran ve istifasını veren Sivas teknik direktörü Bülent Uygun'dan geliyordu...

Haftanın 11'i


Kalede, son günlerin formda ismi ve milli takımın vazgeçilmezi Volkan Demirel.

Defans hattında, solda Ankaragücü formasıyla ciddi bir yükseliş yaşayan Elyasa Süme ve sağda kötünün iyisi Trabzonlu Hrvoje Cale.

Orta ikili ise, İBB formasıyla iki gole imza atan Serhat Gülpınar ve Fenerbahçe adına skoru belirleyen isim Lugano.

Orta sahada ise solda Bursaspor'un başarılı ismi Turgay Bahadır - ki bu hafta gol de attı - ve sağda Beşiktaş'ın tepki çekerek oynayan oyuncularından Serdar Özkan. Bu hafta bir tek gol atamadı, onun dışında Denizlispor karşısında yapmadığı şey yoktu...

Ankaragücü kaptanı ve şık bir plase golünün de sahibi Hürriyet Güçer ile, Fenerbahçe'nin her şeyi Alex de Souza, forvetin gerisini ve orta üçlüyü tamamlayan isimler.

Forvet hattı ise, "bu adamı durduran çıkmaz" diye düşündüğüm Ariza Makukula ve Sivas'ın şanssızlığını attığı 2 golle kıran Yannick Kamanan

Teknik direktör olarak da dersini iyi çalışmış ve takımına sabrı aşılamış olan Hikmet Karaman'ın seçilmesi, sanıyorum kimsenin itirazı olmayacağı bir isimdir. Her ne kadar Gökçeklerin sevmediği ve istemediği bir isim de olsa, Hikmet Hoca kalitesini gösterdi ve Antep'in ardından Galatasaray'a da üç attı...

Var mıydı böyle yenilmek !?




Ankaragücü 3-0 Galatasaray

Murat 83' , Emre 88' , Hürriyet 89'

Ne yaptın be cim-bom . . .
Daha düne kadar taraftarların "bu kadroyla Uefa (Eurolig) kupasını bile alırız" diye düşünüyorlardı. Daha dün senin taraftarların Twente maçının yenilgisini yüzümüze vuruyorlardı. Bu mu senin güçlü kadron? Şimdi bakalım Rijkaard abimiz bu işin içinden nasıl çıkacak. Tabi Arda'nın Messi, Elano'nunda Ronaldinho olmadıgını düşünürsek kötü gidişi düzeltmek zor olur . . .